Düşman içeride, dost dışarıda mı?
İsrail gazetesi Haaretz'de yayınlanan 'haber'e göre AB Türkiye ile üyelik müzakerelerini başlatırsa Türk Silahlı Kuvvetleri Erdoğan hükümetine darbe yapabilirmiş.. Kehanetin kaynağı da İsrail Savunma Bakanlığı'nın bir raporu.. Bu bir 'haber' mi, yoksa bazı üst düzey İsraillilerin gönlünde yatan aslan mı? Ya da bir projenin kapağı mı? Raporun söz konusu gazete tarafından sızdırılan -ya duyurulması üstlenilen- fasılları 'çok özel' çelişkiler içeriyor: "Başbakan Erdoğan'ın Filistin topraklarındaki İsrail eylemlerini saldırgan şekilde eleştirmesinin iki ülkenin stratejik ilişkilerine zarar verdiği düşünülüyor..... AB'nin Türkiye ile aralık ayında müzakerelere başlama kararı alması halinde Erdoğan güçlenecek, buna karşılık Türk ordusu zayıflayacak..... AB üyeliği durumunda Türk Hükümeti silahlarını İsrail yerine AB ülkelerinden alacak....." İyi güzel de, Türk ordusu 'zayıfladığı' için mi darbe yapacak, yoksa AB'den değil de İsrail'den silah alabilmek için mi? Bu kadar kaba mantıksızlığın bir mantığı olsa gerek.. Kaldı ki saçmalıklar orada bitmiyor: "İki ülke arasında stratejik ilişkilerin başladığı 1996'dan bu yana Türkiye kendisine üyelik vermeyen AB'yi cezalandırmak için İsrail silah sanayi ile anlaşmalar yaptı..." Allah Allah.. Türkiye bu anlaşmaları, AB üyeliğini istemeyen (!?) ordusuna rağmen mi yapmıştı? Yok eğer askeri anlaşmalar ordunun da arzu ve onayı ile olduysa, -ki öyle olduğunu dünya alem bilir- 'AB'yi cezalandırmak' nerede kaldı?. Madem ordu AB'ye karşı, öyleyse Türkiye'yi üyeliğe kabul etmek istemeyenleri silah almamak suretiyle niye cezalandırsın? Aksine, 'Aman aman, siz yeter ki Türkiye'yi üyeliğe kabul etmeyin, biz bütün silahlarımızı sizden tedarik ederiz' demez mi? Aşikar ki, bu şiddette bir mantıksızlık, 'haber' görünümlü siyasi ve stratejik yönlendirmelerde dünya birincisi İsrail'in iş kazası olamaz.. Bu mantıksızlığın derin bir mantığı var.. Şüphesiz onu şaşmaz biçimde bütün yönleriyle çözebilmek -en azından benim için- çok zor.. Tam olarak neyi, ne kadar gerçekleştirebilmeyi hesapladıklarını kestiremem. Ancak, bu özel mantıksızlığın damıtmaya çalıştığı zehri -komplo üretmeden- öngörebilme çabasını sürdürmek de farz. Sezgim o ki; İsrail Avrupa Birliği, Erdoğan hükümeti ve Tük Silahlı Kuvvetleri arasındaki karşılıklı güvensizliği kendi lehine daha da derinleştirerek değerlendirmeye çalışıyor. Bu sezgiye dayanarak; önümüzdeki dönemde İsrail'in Türkiye'ye yönelik gizli taktik girişimlerini tahmin etmek bir dereceye kadar mümkün olabilir. Bir kere İsrail'in bu bağlamda sadece 'silah satamama' endişesini öne çıkarması kısa vadedeki acil projesini maskelemek için olsa gerektir. O acil proje de Kuzey Irak'ı kendi istediği gibi şekillendirmektir. Bunun için de hükümet ile ordu arasındaki Kuzey Irak'a yönelik bakış ve tutum farklılığının uçuruma dönüşmesi işlerini çok kolaylaştıracaktır. Öyleyse şimdi birileri, dünden yoğun ve etkin biçimde 'taraf'ların kulağına -sözde 'istihbarat' adı altında- kurşun gibi tezvirat dökme yarışına çıkabilir. Bazıları hükümete sokulup üfleyecekler: -Ordu sizi devirmek için hazırlık yapıyor. Darbe olmasa bile en azından sizin ayaklarınızı birbirine dolandırmaya çalışacaklar. En önemlisi de Kuzey Irak'ta Türkiye'nin başını ağrıtacak girişimlerde bulunmalarıdır. Sizi tipik MHP ağzıyla Kerkük ve Türkmenler için gevşek davranmakla suçlayarak baskı yapmaya kalkışacaklar.. Bu oyuna gelmemek için oradaki Kürt liderleri ile iyi ilişkileri sürdürün, onları yanınıza çekin.. Sakın İsrail'i karşınıza almayın, yoksa onlar ABD ile aranızı açarlar.. Bazıları da askerlere malumat getirecekler: -Bunlar iktidarlarını koruyabilmek için ABD'nin, AB'nin ve İsrail'in her dediğini yapıyor.. Kapalı kapılar ardında korkunç tavizler veriyor.. İşte belgesi: Talabani Kerkük için dönüşümlü (Arap, Kürt, Türkmen) yönetimi önerince hemen balıklama atladılar. Oysa Kerkük'te böyle bir taviz, Kuzey Irak federasyon olunca orayı Kürt başkenti yapacaktır.. Peki hükümet ve ordu bu tür 'dolduruş' ile yönlenecek kadar saf mı? Herhalde değillerdir ama aralarındaki ağır güvensizlik ve karşılıklı şüphecilik, her türlü 'dolduruş' için elverişli bir iklim oluşturmaya devam ediyor. Bakalım, dostu dışarıda, düşmanı içeride aramaktan ne zaman usanacağız?
|