| |
Kızıldeniz'de bir garip Laz
Haber sayfalarımızda Sudan ve Darfur üzerine yazdıklarım bir yana dursun. Sudan'a bir de ilk gidişim var Sabah için. Tepeden tırnağa insan kokan, umut, hayal kırıklığı, ezginlik ve acı kokan bir öykü bu. Tekrarlamak isterim. Çünkü umut ve kırgınlıklar konusunda çok bir şey değişmedi. Ne orada ne burada ne dünyada çok bir şey değişmedi yürek içlerimizden yana. Öyleyse buyurun zaman tüneline. Bir garip "Laz balıkçı" öyküsüne...
Recep Kaptan'ın dramı "İnsan kısmı zamanla neye alışmaz? Soğuk yoktu, soğuk oldu. Alıştılar... Kötülük yoktu, kötülük oldu. İyilik yoktu, iyilik oldu. Acı yoktu, acı oldu. Kötülüğe alıştılar, iyiliğe alıştılar, acıya alıştılar, dayandılar... Yüreklerinde bir göz kutu alışkanlığa ayrıldı. Ne olursa oraya haberdar ettiler..." Tarık Dursun K., "Denizin Kanı" romanın bir yerlerinde işte böyle yazmış. Recep Çevik'in, yani "Karadeniz'deki bir garip Laz'ın", yani 30 yılın balıkçı reisi Lahanacı Recep'in de yüreğinde bir göz kutu oluşmuş. Ama öylesi dertler, felaketler gelmiş ki Recep Reis'in başına, yüreğindeki kutu büyümüş, büyümüş, kocaman olmuş. Yüreğiyle bir boy olmuş.
"Laz tekneleri Kızıldeniz'de" Başbakan Özal, Mısır seferinden taze dönmüştü... İki ülke yakınlaşması, yapılan ikili anlaşmaların haberleri arasında bir başka ilginç haber daha vardı. O haber aradan fırlayıp gelip Sabah'ın o günkü manşetine, Güngör Mengi ve Yavuz Donat ağabeylerimizin o günkü köşelerine, "Laz tekneleri Kızıldeniz'de av seferindeler" diye bağdaş kurmuştu. Bir fıkra türetilmişti; "Karadenizli Kızıldeniz'e gider gitmez, ilk iş denizi siyaha boyamış" kabilinden. "Ağlar dolusu balık tutuyorlarmış. Balık sürüleri kadar dolar, mark kazanıyorlarmış" deniyordu şurda, burda. Nereden bilecektik ki? Meğer evdeki hesaplar çarşılara hiç uymamış, meğer karaya boyanan Kızıldeniz değil, Recep Reis'in bahtıymış.
Mısır yerine Sudan Dediler ki; "Kızıldeniz'in Mısır kıyılarındaki tekneleri bul, Laz kaptanlarla, tayfalarla röportaj yap, onlarla sefere çık. Tonlarca balığı nasıl tuttuklarını, nasıl pazarlayıp, nasıl büyük paralar kazandıklarını görüntüle" dediler. Gittim... Ama aradığımı Mısır'da değil Sudan'da buldum. Görüntüledim. Ama; sefahati değil sefaleti. Bol balıkla bol parayı değil, hiç balıkla yoksulluğu, yoksunluğu, esareti görüntüledim. Recep Reis, para kazanmayı şöyle bırakın, ortak oldukları Sudan şirketine deve yükü para borçluydu. Tayfaları onu bir başına koyup kaçmıştı. Kendi deyimiyle geriye sadece oğlu ve maymunu kalmıştı. Dahası, borcunu ödeyemeden bir gece vakti kaçar diye teknesinde her an tüfekli bir Sudan polisi nöbet bekliyor, Recep Reis'in izinsiz tekneden ayrılmasına, bakkala bile gitmesine fırsat tanınmıyordu. Şimdi biz sözü Recep Reis'e bırakalım...
Kundaktan denize "Yaşım 46. Sen beni kundaktan çıkmış, denize düşmüş say. El kadar bebeydim, ağların, balıkların, takaların içinde oynayıp, büyüdüm. Rize'de ilkokulda isim taktılardı bana; Lahana Recep' diye. Üç yıl önce bu tekneyi yaptırıp adını, "Lahanacı" koyuşum bundandır. Karadeniz iflas etmişti o yıllarda. Marmara suskun, Ege kibirliydi. Türk karasuları 'Bu yıl da balık vermem size' diye tutturmuştu. Tekne pahalı. Teknenin Ziraat Bankası'na 100 bin dolar kredi borcu var... Tekne faizleri ödeyemez, tekne çoluk çocuğa günlük nafakayı bile veremez oldu." Koca filoları, fabrika gemileri olan abiler vardı. "Kırın dümeni Mısır sularına" dediler. "Araştırdık. Kum gibi balık kaynıyor. Adamlar teşkilatsız, adamlarda balıkçılık hak getire. Gidin, kapın balığı. Kapın parayı." Her türlü evrakı, kanunu onlar hallettiler. "Kaz gelecek yerden tavuk esirgenir mi", diyerek avans bile koydular cebimize.
"Ne güzel başlamıştı" Bir Kasım Kaptan, bir de ben. Yirmi beşerden elli uşak toplandık teknelerimize. Tam 18 ay önce Karadeniz'den davullu zurnalı, horonlu, kemençeli "Rastgele"lendik. İlk liman İskenderiye oldu., Akdeniz'in Afrika kıtasına yaslı yeri yani. Bir an önce son işlemler tamamlansın da, ava çıkalım, ağlarımızı balığa boğalım, para kırmaya başlayalım diyorduk. Karadeniz'de kalan tekneler, bizden alacakları olumlu bir işarette hep birden yola koyulup geleceklerdi. Onlara müjde uçurmak için de sabırsızlanıyorduk. Beklenen gün geldi. "Bismillah funda" deyip demir aldık limandan. Kendimizi Akdeniz'in kucağına attık. Pahalı sonarları açtığımızda, "Savulun, gidinin balıkları. Lahanacı geldi he heeey!" dedim içimden. Amanın o neydi. Sabahtan akşama vurup, gittik mera gibi denizde de, tek sürü balığı yazmadı cihazlar. Üç gün, beş gün, on beş gün derken üç ay geçti balık alamadık.
Kalleş deniz Recep Reis, Akdeniz'i kalleş deniz ilan etmiş o zamanlar. Diyor ki: "Trol teşkilatı yoktu bizde. Orta su balığı, yüz balığı ağları vardı. Çevirme yapıyorduk. Bu balıkları da Mısırlılar yemiyordu. Baktık olacak gibi değil, "Süveyş'i geçelim, Kızıldeniz'e inelim dedik...
YARIN: KIZILDENİZ'DE TÜKENEN UMUTLAR
|