Yıldızlarla, yıldızların altında
İlk anda çok garip geldi. Sahnenin ortasında piyano, ardında üç beş müzisyen, oldukça hareketli bir şarkının introsu çalınıyor.. Ayışığı sahneye düşüyor ve uzun saçlı adamın yüzü aydınlanıyor.. Şarkının ritmine göre dans etmeye başlıyor adam ve seyircinin de katılımını sağlıyor.. Derken, birkaç dakika sonra, hızla piyanonun başna geliyor ve (tabureye oturmadan) tuşlara basıyor.. Öyle bir basıyor ki sanki tumba çalıyor. Bu arada dansına da ara vermiyor, hareketlerin ritmi arttıkça artıyor.. Seyirciye dönüp, kol-baş hareketleriyle tempo tutmalarını sağlıyor Birinci parça bitiyor, ikincisi, üçüncüsü ve dördüncüsü. Durum değişmiyor! Tempo, ritm, dans, tumba, samba! Olan biten, olabilecek bütün haller, ayışığının ve yıldızların aydınlattığı o sahneye yansıyor.
*** Dördüncü parçanın bitiminde garip gibi gelen durum (!) ortadan kalkıyor artık.. İzleyici, o denli mutlu ve keyifli ki... Piyano resitallerinin alışılageldik ağırlığını, sakinliğini, dinginliğini alt üst eden bu adamı çılgınca alkışlıyor.. Sözlerin uçuşmadığı, sadece melodilerin konuştuğu, piyanonun gitarla, duduğun, davulla, klavyenin zille buluştuğu ve rüzgarın uçuştuğu bir konserin keyfini çatıyor. Kem sözlereyse, duvara tosalamaktan başka bir şey kalmıyor, gerisi lafı-güzaf oluyor! Öyle ya! Bir an bile olsa hayat hafifliyor, birkaç zaman süresince gözler ışıldıyor, sahnedekiler ve seyirciler, "sıkı bir bir dost" misali sarılıyor ve. piyano, neşeye ve coşkuya köprü oluyor ya.. O halde ağır ve molla olmanın bir önemi kalmıyor, gariplik kendiliğinden kalkıyor.. Doğrusu, bütün bu insan halleri, Bodrum Antik Tiyatro'ya da çok yakışıyor. Bir sahne adamı için olduğu kadar, seyirci için de Bodrum Antik Tiyatro'da olmak ne şans, ne büyük bir keyif. Bazen piyanonun yanıbaşnda, bazen de uzağında(!) olan o adamın adı Fahir Atakoğlu. Şanslı izleyiciler de Turkcell'in, BKM işbirli- ğiyle başlattığı "Yıldızlı Turkcell Geceleri"nde buluşan binlerce müziksever. Ama doğrusu en şanslı olan; yazın, kışın, baharın, kısacası, hayatın bütün zamanlarını Bodrum'da geçiren ve geçirecek olanlar. Öyle ki 5000 yıl önce muhteşem tragedyalara, olağanüstü gösterilere beşiklik etmiş ve sonra yok olup, kalıntıya dönüşmüş; üç beş yıl önce de "sihirli bir değnek" misali Turkcell'in finansal desteği ve girişimleriyle, ustaların ustası profesörlerin çabalarıyla "delikanlı" gibi ayaklandırılmış bir tiyatroya "ev sahibi" olanlar. Bu abide yapıya, her an her fırsatta bakacak ve oturacak olanlar.
*** Fahir Atakoğlu, o gün, orada " o yıldızlı gece"de bir kez daha yıldız oluyor. O tiyatroya yakışan, yakışacak ve geçen yüzyılda yaşanan bütün hikayeleri melodileriyle anlatmaya devam ediyor saatlerce.. Bir an geliyor, yakın tarimizin kanayan yaralarını anlatan belgesellere yaptığı bestelerini dinletiyor, gözyaşları düşüyor sır dolu taşlara, bir başka anda, "Sarı Zeybek"in "ölüme varan beş dakikası" hatırlatılıyor, "Aynalar"a, Gölgedekiler"e selamını verip, coşturan melodilere geçiyor. Ve nihayet Nilüfer'in şarkılarına eşlik etmekle neşesini doruğa çıkarıyor.. Otuz yılın sevilen Nilüfer şarkılarında, onun da çocuk yaşlarda ezbere çalıştığı şarkılarla geceye ulaşyor Fahir Atakoğlu. Kalıplar, kurallar, asık suratlarla bakan gözlerin, asılan yüzlerin sözlerini boşa çıkarıyor böylece.. Çünkü o gün, o gecede aslolan, zamanı unutmak oluyor.. Çetin Altan Usta'nın dediği gibi mutluluğun kaynağı olan zamanı unutmak! Mutlulara da "kuru" olmayan bir teşekkür kalıyor! O tiyatroyu ayağa kaldıranlara, sahnede ayakta duranlara, emek verenlere; "Siz bizi mutlu ettiniz, Tanrı da sizi mutlu etsin!"
|