| |
Bu işe siz el koyun Sayın Valim!..
Kısmetse birkaç gün içinde anlatacağım uzak, yorucu ama verimli bir iş seyahatinden döndüm dün. Dış hatlarda pasaport kontrolü yapılan yerlerin hemen ardında elde fotoğraf makinesi ve kameralarla bekleyen genç muhabirleri gördüm uzaktan. İçimden; "Herhalde bir önemli şahıs, hatırlı bir kişi geliyor, kim acep?" diyerek kuyruklara tarassut yaptım. Baktım ki öyle tanıdık, bildik filan birileri yok. Sonra kontrolden geçip yanlarına gittim. Sordum; - Hayrola çocuklar? Kim geliyor? - Kimse gelmiyor abi. Gelse de yapacak fazla bir şey yok. Seslerinden kırgınlık, küskünlük, biraz da kızgınlık soluyordu. Meraklandım; - Ne oldu kardeşler kim sıktı canınızı? Ayak üstü anlattılar. Artık pek çok yerine girişleri yasaklanmış havalimanının. Bir anlamda ekmek teknelerinde çalışmaları kısıtlanmış.
Elden verelim abi!.. Sonra elime bir not tutuşturdular. Dediler ki: "Sen bizim ağabeyimizsin. Muhabirlikten geldiğin için şu andaki duygularımızı iyi anlarsın. Daha önce de birkaç sıkıntımızı köşene taşımıştın abi. Biz de sana bir metin hazırlayıp e-mail olarak geçecektik. Ama al elden verelim." Vedalaşıp ayrıldık. Yeşilköy'den eve gelinceye kadar okudum verdikleri notu. Canım sıkıldı, içim ezildi. Önce paylaşalım sonra ne yapacağız onu konuşalım. Not aynen şöyle:
Havalimanı muhabirliği bitti "Savaş Abi; Atatürk Havalimanı'nda çalışan gazetecilere yöneticilerinin ve çeşitli medya örgütlerinin sahip çıkmaması nedeniyle dünden itibaren resmen havalimanı muhabirliği bitmiş oldu. Bundan böyle televizyon ve gazetelerde apronda uçak görüntüleri ve yurda giriş yapan insan görüntüleri olamayacak. Özellikle burada çalışan gazetecilerin önemli olaylarda çektikleri görüntüler haber ajanslarında çok önemli bir yer tutuyordu.
Ama olmaz ki!.. Tüm ajanslar, gazete ve televizyon muhabirlerinin haber alma özgürlüğü böylece büyük darbe aldı. Biz Atatürk Havalimanı'nda çalışan gazeteciler kurumlarımızın böyle olaylarda çalışanlarına sahip çıkmamasını da anlayamıyoruz. Biz burada geçiciyiz ama kurumlar kalıcıdır. Her türlü haberin (Havacılık, polis, magazin, spor gibi) yapıldığı havalimanından artık aktif habercilik de böylece son buldu.
Yasakçılık ne ki?.. Avrupa Birliği için gün saydığımız, her şeyin daha açık olmasını beklediğimiz şu günlerde özellikle yasakçı iki yönetici sadece gazetecilere yönelik icraatlarıyla dikkat çekti. Geldiği günden beri gazetecilere yasak koyan Mülki İdare Amiri Murat Yıldırım ve Emniyet Müdürü Ercan Çakmak aldıkları keyfi bir karar doğrultusunda olaya Güvenlik Komisyonu kılıfı da koyarak gazetecilerin, apron kartları olmasına rağmen apron ve pasaport alanına girişlerini resmen kapattılar. Sıkıyönetim zamanında bile kapatılmayan, binlerce personelin giriş çıkış yaptığı bu yerlere sadece gazetecilerin girişlerinin yasaklanması ise şaşkınlıkla karşılandı. Atatürk Havalimanı'nda günün 24 saati görev yapan biz 30 kadar gazeteci, İstanbul Vali Yardımcısı Murat Yıldırım ve Emniyet Müdürü Ercan Çakmak'ın şahsi hışmına uğradık.
Disiplin bu mu?.. Getirilen kısıtlamalarla ilgili olarak kendisiyle görüşmek isteyen gazetecilerin randevu taleplerini de kabul etmeyen en yetkili kişi Atatürk Havalimanı Mülki İdare Amiri Yıldırım, geçtiğimiz günlerde gazetecilere de söylediği sözlerle bu yasağın sinyalini vermişti. Yıldırım geçtiğimiz günlerde, gazetecilere apronu kapatarak şunları söylemişti: "Bu tamamen benim otoritem tarafından alınmış bir karardır. Sizinle otoritemi tartışmam. Burayı disiplin altına alacağım. Buna gazeteciler de dahil."
Tayyip Bey de biliyor... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a şikâyet için toplanan gazetecileri o dönemde dinleyen Basından Sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Halil Yılmaz da, getirilen yeni kısıtlama ile ilgili olarak gazetecilere, "Aprona girip de ne yapacaksınız? Size diğer sahalar yetmiyor mu?" değerlendirmesi yapmıştı. Biz gazeteciler de durumu, Ankara'dan İstanbul'a gelen Başbakan Erdoğan'a şikâyet ederek, alkışlarla protesto etmiştik. Sayın Savaş Abi, sizden bu konuda destek bekliyoruz. Saygılarla...
Hep olacaklar!.. İşte notta yazılanlar aynen böyleydi. Sonra bazı yetkililere telefon açarak durumun niye bu noktaya geldiğini sordum. Galiba NATO zirvesi sırasında bazı anlaşmazlıklar olmuş aralarında. İstenmeyen bazı görüntüler ve haberler yayınlanınca kafaya takanlar olmuş çocukları. Bu mevzu elbet bir şekilde çözülür. Mahkeme kadıya nasıl mülk değilse orada görev yapan devlet memurları da bir gün ayrılır giderler. Ama on yıllardır olduğu gibi orada haber ve haberci hep olur, olacaktır da.
Muammer Güler'e rica Ben bu olaya sayın İstanbul Valimiz Muammer Güler'in bizzat el koymasını rica ediyorum. Göğsümüzü kabartan bir NATO zirvesi sürecini aştık. Başta Emniyet güçlerimiz olmak üzere her kurum çok iyi sınav verdi. Gelin bunun coşkusunu eti tırnaktan ayırarak, güvenlik birimlerini habercilerden sıyırarak tüketmeyelim. Barış olsun, anlayış olsun, işlerlik olsun. Bu işi çözün sayın valim. O evlatları daha çok üzmeyin. Haberciyi haberden ötelere düşürmeyin...
|