Bodrum'a yergi
Ben öyle "Bodrum'a gidemez oldum / yıldızlar şahidim / yıldızlar uzak / anlatmak zor" şarkısı söyleyecek adamlardan değilim. Çünkü Bodrum'da gerilirim. Tıpkı Reina'da gerildiğim gibi. Şimdi tutup, "Kardeşim alışkın değilsin de ondan" demeyin, çünkü meselenin "hayat tarzı"yla bir ilintisi yok. Tamam, aşrı müşkülpesent, abartılı asosyal ve can sıkıcı bir adam olduğumu itiraf ediyorum ama Bodrum'a heves etmememin temel nedeni bu değil. Eğer, "Bu adamın aklına geleni yazmak gibi kötü bir alışkanlığı var, bak şimdi de Bodrum'umuzu hedef gösteriyor" demezseniz, temel sorunu şöyle özetleyebilirim: Bodrum, bana göre bir tür "açık hava Reina'sı" haline gelmiş durumda! Bilmeyip de heves edenlere orada olup bitenleri şöyle tasvir edebiliriz: Asıl dertleri birbirini kesmek olanların, içinde bulundukları gerginliği zerre kadar belli etmeden, çılgın eğlencenin tam ortasındaymış gibi yapmaları! Hadise bundan ibarettir. Yani heves etmeye, gaza gelmeye hiç gerek yok. Güzelim aylaklık günlerimizi Bodrum'da harcayıp gerilmeyelim. Onun yerine çıplak ayakla çimlere basıp vücudumuzdaki 'negatif elektriği' atma çabası içine girmemiz, hem daha akılcı, hem de daha ucuz bir tatil yöntemidir. Benden uyarması.
*** "Sen ne anlarsın" diyenlere ise peşin hükümlü olmamalarını salık veririm. Tamam, "ben bu alemi hallaç pamuğu gibi dağıtırım" havası basacak, yaşam tarzı ustası ayaklarına yatacak değilim. Ama bu alanda yaptığım saptamaların yabana atılmaması gerektiğini kanıtlayacak küçük başarılarım var. Mesela bu alemlerin yabancısı olarak ilk kez gittiğim Reina'da yaptığım 15 dakikalık gözlemin sonunda verdiğim hükümle, bu alemlere hiç de yabancı olmayan manken Cansu Dere'nin yıllara dayalı Reina gözleminin ardından verdiği hüküm arasındaki paralelliğin üzerinde durabiliriz. Cansu Dere diyor ki: "Orada insanların eğlenmediğini düşünüyorum. Herkes birbirine bakıyor. Ben daha rahat olmayı seviyorum". Evet, işte benim söylediğim de bundan farklı bir şey değildi.
*** Şimdi bu minik başarıdan cesaret alarak size bir tatil tüyosu verebilirim: Bütün gergin unsurlarını tatil nedeniyle Bodrum'a göndermiş olan şehri İstanbul, bugünlerde öyle güzel, öyle sade ve öyle can alıcı bir havada ki, başka yerlere gitmeye gerek yok. Düşünün: Trafik acayip rahat. Boğaz müthiş sakin. En ağır başlı mekanlar, dünyanın en büyük sanatçılarını ağırlıyor. Adalar vapuru hafta içi bomboş. Sultanahmet'in hâlâ keşfedilmeyi bekleyen yerleri, kendini ele vermeye hazır. Gerçek müşterilerini tatile göndermiş olan Tünel kafeleri, hiçbir şey yokmuş gibi ağır takılmaya devam ediyor. İstiklal Caddesi'nin her yanından "Amelie"nin insana yaşama sevinci aşlayan müziği yükseliyor. Sonradan görme Etiler bile, insanın iflahını kesmiyor. Daha ne olsun!
|