| |
Erdoğan, Baykal'a teşekkür borçludur
Hani her ay, ay sonunu nasıl getireceğinizi bunalarak da olsa konuşmak zorunda kalırsınız ya, biz de bugün oturup, 30 yıldır konuştuğumuz ama bir türlü konuşmaktan kurtulamadığımız "CHP'yi" konuşalım. Yalnız ben, CHP nasıl kurtulur sorusuna cevap aramayacağım, çünkü kurtuluşunun olmadığını biliyorum. Peki niye gittin de 3 Kasım'da yine hıyar gibi CHP'ye oy verdin, diyecek olursanız onun da cevabı hazır. Başka oy vereceğim parti yoktu! İkinci olarak, yarattıkları enteresan kurultay icraatı sebebiyle, CHP'de hakim hale gelen "çizgi"nin bana Saddam çizgisini hatırlattığını söylemek için yazıyorum bu yazıyı, başka bir ihtiyaçtan değil... Dış kapının mandalı Siyaset alemimizde, belki de en kolay seveceğim figürlerden biri olan Deniz Bey'in burun kemiği sızlayacak belki ama başka çare yok! CHP bir "kurultay" yapıyor. Bu parti, çağdaş toplumsal ihtiyaçların politik ve sosyolojik argümanlarını anlayıp, pratiğin potasına devşirmekte ne kadar geri kalmış olursa olsun, nihayet son seçimlerde 10 milyondan fazla yurttaşın oyunu almış bir parti. 10 milyon seçmen, Yunanistan'da yok! Peki, bu kadar oy almış bir parti, kurultayda ele alacağı meselelere nasıl olur da "aile içi meseleler" olarak bakabilir? Onlar bir "aile" oluyorlarsa, biz ne oluyoruz? Dış kapının mandalı mı? Kendisine aile, yurttaşlara da ailenin dışındaki unsurlar olarak bakabilen bir parti, kitle partisi olarak nitelenebilir mi? Bakın AKP, dayandığı belirli bir kesimin "hassasiyetleri" uğruna ikide bir devletle kapışmayı göze almıyor mu? Akıllarını tüketmişler Kurultayı, Ankara dışına aldıkları yetmiyormuş gibi, şöyle diyorlar: "En iyi CHP'li evinde oturan CHP'lidir!" Yani, kurultaya gelmeyin!.. Utanmasalar, "En iyi CHP'li, ölü CHP'lidir" diyecekler... O zaman "en iyi vatandaş da öküz vatandaş" olmuş oluyor. Böylesi bir çizgi, bir dernek veya bir başka sivil toplum örgütü için "dar kapıcılık" olarak nitelenebilse bile, kitlesel bir siyasi parti için, kendi ölüm fermanını kendi eliyle imzalamak anlamına gelir. Halkı, tartışmayı, muhalefeti, basını vesaireyi istemiyoruz. Biz rahat bırakın! Yahu, siyasi hayatında birçok olumlu reforma kılavuzluk yapmış bir partiyi, "Mason Locası" haline mi getirdiniz, bre aymaz, bre uyanmaz siyaset bağımlıları. Sizler madde bağımlısı mısınız ki, bu kadar körelebiliyorsunuz? Saddam'ın çizgisi Şimdi; bu kafayı alın, siyasi iktidara koyun, devlet erkini ellerine verin, sonra da icraat bekleyin... Bulacağınız icraat şudur: CHP'yi bir "aile" gibi, yurttaşları da "komşuları" gibi görenlerin yaratacağı rejim, elbette ki bir "aile rejimi" olacaktır. İsteyenler buna bir "aile sultası" veye "aile diktası" da diyebilirler... Tabii başında, bir demokratik ve sosyal lafı da mutlaka olacaktır! Şimdi gerçekten dediği gibi "hukuksal bir mahkemede" değil de bir "tiyatro"da yargılanmaya başlayan Saddam efendinin, Irak'ta kurduğu rejim, bir aile diktası değil miydi? Siyasetin, böyle bir felaket çizgisine kapılması için, kendisini "Baasçı" veya "sosyal demokrat" olarak nitelemesi engel oluşturmaz. Naziler de, kendilerine "nasyonal sosyalist" diyorlardı. Stalin ise komünistin feriştahı idi. Ama insanlık tarihinin en "melun" ve "meşum" rejimlerini yarattılar. Bu gelişmelerin yaratacağı siyasal tablo sebebiyle, AKP lideri Erdoğan'ın, CHP lideri Deniz Baykal'a kocaman bir teşekkür borcu doğacaktır. Bu yazı, CHP'de gelinen noktaya dair bir hicran yazısı değil, politik tükenişin tarihsel tanıklığına dair bir yazıdır.
|