Hoşça kal kardeşim!..
Bugün gidiyor işte... İzmir'e, körfeze; Karşıyaka, Alsancak ve akşamüstü imbatlarına veda ediyor... Gerçekte veda eden o değil. İzmir onunla vedalaşıyor.. Onun hiçbir şeyle ve hiç kimseyle vedalaşmaya zamanı olmadı. Ani bir ölümdü onunkisi de... Bütün "ölümler" gibi... Hatta, ölümü hasta yatağında "beklediği sanılan" bütün "ölümlüler"in vedası gibi... Bütün ölümler "ani" ölümdür aslında... Ve... Vadesiz senetlerdir "yazılmış" tüm vasiyetnameler! Çünkü bir "an", ama hiçbir "zaman birimi"yle ölçülemeyecek kadar çok kısa bir "an"dır hayattan ölüme geçilen zaman... Zaman bile değildir aslında... Sıfır noktası!
*** Kimbilir ne hissetti ölümle "yapayalnız" yüzleştiği o anda? Gerçekte herkes yapayalnızdır ya ölümün karşısında... Yapayalnız ve tek başına geldiğimiz dünyadan yine yapayalnız ve tek başımıza çeker gideriz. Yapayalnız ve apansız. Veda için bir "an", kısacık bir "an" tanınsa giderken ne derdi acaba Piriştina da? Sevgili eşine, çocuklarına, dostlarına; İzmir'ine ne derdi? Kimbilir, belki de o "son veda"ların bugüne dek yazılmış en "harikulade" dizelerini söylerdi "Körfez"ine bakarken: Hani o Nazım Hikmet'in 1950'lerde mısralara döktüğü; Zülfü Livaneli'nin 80'lerde şarkılaştırdığı o "sade elveda"yla... "Hoşça kal kardeşim deniz" derdi: "İşte geldik gidiyoruz Hoşça kal kardeşim deniz Biraz çakılından aldık Biraz da masmavi tuzundan Sonsuzluğundan birazcık Birazcık da kederinden Bir şeyler anlattın bize Denizliğin kaderinden Biraz daha umutluyuz Biraz daha adam olduk İşte geldik gidiyoruz Hoşçakal kardeşim deniz..."
*** Hepsi bitti işte... İzmir'e ve Türkiye'ye dair kurulmuş nice hayaller gecenin kimbilir hangi saatinde bitti... Randevu defterlerindeki bütün randevular iptal edildi... Artık hiçbir telefona cevap verilmeyecek. "Yoklar efendim!" Yoklar... Yok!... "İyi adam öldü!" Herkes her şeyi yazdığına göre; belki en az yazılanını; lakin onu en çok anlatanını söyleyerek bitirelim biz de yazıyı: Çeyrek asrı aşan gazetecilik yaşamımızda tanıdığımız en "alçakgönüllü" adamdı o. Türkiye'nin üçüncü büyük şehrinin,bir metropolün "kudretli" adamı gibi görünmezdi hiç. Muhteşem veda şarkısının bestecisi Zülfü'nün Piriştina için söylediği gibi "İyi adamlar gerçekten de erken ölüyordu!" Çünkü herkesten daha fazla "dert" ediyorlardı kendilerine şu yalan dünyayı... Gecenin apansız bir saatinde vuruyordu o dert yüreğe... Ama işte dert edeceği bir dünya da kalmadı işte... Dünya dertleri kalanların başınadır artık... Ve... Ölüm de bizim acımızdır aslında, gidenlerin değil... Ölüm kalanlarındır, evet! Hayat, gerçekleşmiş hayallerin kayda değer hikayesiyse şayet, o iyi bir hayat yaşayarak gitti... Kısa sayılsa da; hikayesi "iyi" bitti!...
*** "Sonsuzluğundan birazcık" aldığı denizlerin "keder"i de az değildir sevdiklerinden...
|