On yıl önce...
1994 Şubat'ıydı... Televizyon dünyasına hızlı ve sarsıcı bir giriş yapan Siyaset Meydanı, birkaç hafta içinde ülke gündemini belirlemeye başlamıştı. Türkiye'de o güne kadar "konuşulmayanlar" konuşuluyor; Türkiye'de o güne kadar "konuşmayanlar" konuşuyor; Türkiye'de o güne kadar yan yana gelmesi bile mümkün görünmeyenler "birlikte" konuşuyordu. Evet, 1994 Şubat'ıydı... Sonraki aylarda -ve yıllarda- çok daha kapsamlısı gerçekleşecek "Güneydoğu tartışmaları"nın, ilki gece yarısını birkaç saat geçe tamamlanmıştı. Tartışmanın en heyecanlı konuşmacılarından biri; program bittikten sonra da -bu kez kulağında telefonla- konuşmaya devam ediyordu durmadan... Telefonun öteki ucunda seçim bölgesi olan Güneydoğu'dan arayanlar vardı. Teşekkür ve kutlama telefonlarına cevap veriyordu aralıksız. Yorgun ama sevinçliydi. Bize döndü: "Herkes çok memnun!" dedi... "Karşı görüştekileri bile dikkatle dinlemişler!" dedi... "Bu işler konuşa konuşa çözülecek, işte böyle!" dedi. Sonra daha "iddialı" bir söylemde bulundu: "Böyle üç-beş Siyaset Meydanı daha yapalım; ne terör kalır ortada, ne Kürt meselesi ne de Güneydoğu sorunu!" Bu sözlerin sahibi eski DEP milletvekili Orhan Doğan'dı. O geceyi ve bu sözlerini unuttuğunu hiç sanmıyoruz. Çünkü Orhan Doğan, sözünü ettiğimiz programdan yalnızca dört gün sonra tutuklanarak cezaevine konuldu. Ve o programda -ve sonrasında- söyledikleri, Orhan Doğan'ın "kamuoyu ve medya" önünde yaptığı son konuşma oldu. Nasıl unutsun ki!
*** Onlar nerede hata yaptılar? Başkaları nerede? Onlar; sorunları "bölge milletvekili" sıfatıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne taşıyıp demokratik çözümler için mücadele etmek yerine, aynı anda başka "arayış"ların ve "ilişki"lerin de içinde mi oldular? Başkaları; o sorunların "demokratik platform"larda çözüm olanaklarını ve yollarını bütünüyle tıkayıp imkansız mı kıldılar? Bütün bunları konuşmanın artık kimseye yararı yok! "Karşılıklı" çok acılar, çok çileler çekildi geçen on yıllarda... Lakin... Tıpkı "insan" hayatı gibi, dünle ve tarihle yaşanmıyor işte... Bugün olup bitenlerle "yarın"ı kurmak ve kurgulamak gerekiyor bundan böyle... "Keşke yaşanmasaydı onca acılar!" demenin ne yararı var, yaşananlar yaşandıktan sonra? Güneydoğu sorununa dair "Siyaset Meydanı" yolculukları devam etti 94 Mart'ından sonra da... İstanbul'da, Diyarbakır'da, Batman'da, Ankara'da, Şırnak'ta... 94'ün son günlerinde yapılan bir programdan sonra, 27 Aralık günlü bir gazete haberi şöyle diyordu: "Siyaset Meydanı'na katılanlar Medya Plaza'nın kapısında silahlarını teslim etmek zorunda kaldılar. Program başlarken kapıda biriken silahların sayısı çoktan 22'yi bulmuştu. Silahlar kapıdaydı. Ve tartışma başladı!" "Birileri" son çırpınışla yeniden silaha sarılmayı deniyor olsa da, devran değişmiştir artık... "On yıl önce"sinden "on yıl sonra"sına bakıldığında, gelecek adına "umutsuz kalmak" mümkün olabilir mi? Ne kadar üzülsek te geçmişte olup bitenlere.... Sonuçta... Yeryü zünde, acılarla yazılmış "tek tarih" olmayacaktır Türkiye'nin tarihi de...
|