212 Sayılı Yasa
Basın Kanunu'nda demokratik değişiklikler yapmayı başaran Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın 212 Sayılı Yasa'da gerçekçi, etik bir değişiklik yapmasının zamanı geldi de geçiyor.
Bir kısım Basın'ın Konseyi", bu dönemde çeşitli meslek kuruluşlarının yaylım ateşi altında. Bunun da nedeni 212 Sayılı Basın Kanunu. Basın Konseyi'nin varlık nedeninden basına bakışına kadar eleştirilecek, tartışılacak birçok noktası var elbette. Bence en çarpıcı örnek bir köşe yazarının gazetesi aleyhine açtığı bir davayla ilgili. Aylık ücretinin bordroda düşük gösterildiğini, gerçek ücretinin bunun çok üstünde olduğunu savunan yazar, kıdem tazminatıyla ilgili dava açar. Mahkeme de, bu işi bilse bilse Basın Konseyi bilir diyerek bu kuruluşu bilirkişi tayin eder. Basın Konseyi'ne sorulur, bir gazetenin köşe yazarı ne kadar maaş alır diye.. Konsey, tarihe geçecek bir yanıt verir: 10- 15 bin dolar. Yargı da bu görüş üzerinden bir tazminata karar verir. Zaman zaman ülke gerçeklerinden böyle uzaklaşabilen veya kendi koşullarının tüm ülke için geçerli olduğunu zanneden bir kurumdur yani. Ancak bu kez durduğu nokta doğru. 212 Sayılı Yasa bu mesleğe ve çalışanlarına zarar veriyor. 1960 darbesi sırasında, silahlı güçlere en büyük desteği veren basın ve çalışanları darbe yönetimi tarafından özel bir yasayla ödüllendirilmiş ve gazeteciler maden işçileriyle aynı statüye konmuş. 4.1.1961 tarihli Basın Mesleğinde Çalışanlar Hakkındaki Kanun'un elbette olumlu birçok yönü de var. Gazeteciyi işverene karşı koruyan hükümler içeriyor. Ancak kanunda yer alan bazı hükümlerin telaffuzu bile acayip. Bu yasaya göre, basın çalışanlarının ücret ve alacaklarında günlük faiz yüzde 5. Bu yılda yüzde 1825 faiz demek. Türkiye'de faizin yüzde 10'lara gerilediği, enflasyonun hızla düştüğü bir dönemde bu absürd bir oran. Basın kuruluşları, kurumları adına ciddi sakıncalar taşıyan bu maddeden kurtulmak için ya 212'ye tabi kadroyu çok dar tutma yoluna gidiyor veya çalışanın resmi ücretini çok düşürüp telif veya gizli ödeme yolunu seçiyor. Çünkü üç-beş kişi bir araya gelip "Ben yılda 365 gün, günde 24 saat çalıştım. Sürekli fazla mesai yaptım" iddiasıyla davalar açıyor, herkes birbiri lehine tanıklık yapıyor, sonuçta da trilyonlara varan tazminat talepleri ortaya çıkıyor. Türkiye'nin içinde bulunduğu ortamda bu rakamlar hem uçuk, hem telaffuzu bile ayıp rakamlar. 212 Sayılı Yasa bu sakıncaları nedeniyle giderek sayısı daralan çalışana uygulanır hale geliyor. Birçok genç insan hakkı olduğu halde basın kartı alamıyor. O nedenle bu yasada günün gerçeklerine uygun bir değişiklik yaparak faiz oranlarını aşağı çekmek doğru bir uygulama olacaktır. Basın Kanunu'nda demokratik değişiklikler yapmayı başaran Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın 212 Sayılı Yasa'da gerçekçi, etik bir değişiklik yapmasının zamanı geldi de geçiyor. Gazetecilik örgütlerinin bu konuda gerçekçi olması kaçınılmaz. Bir dönem, sendikaların sonu gelmeyen isteklerde bulunması basında sendika dönemini kapatmıştı. Şimdi '212 Sayılı Yasa'ya dokundurmayız' çığlıkları atarlarsa, insanların basın kartı sahibi olmasının önüne geçerler. Gerçekçi bir değerlendirme yapıp ahlak ölçülerini zorlayan bu faiz oranının makbir seviyeye çekilmesine evet demeleri, mesleğin geleceğine hizmet anlamına gelecektir.
|