| |
|
|
Ohh! Geçti...
Hayır, hayır; futbolla başlıyor ama bu bir futbol yazısı değil. Biraz sabredin. Eğer F.Bahçe, G.Saray, BJK ya da Trabzonspor'u tutan bir futbolseverseniz... Yani takımınızın şampiyonluğunu görmüş bir taraftarsanız... Rakip takımın şampiyon olması canınızı iki kere sıkar. Bir: Şampiyon olamadığınız için üzülürsünüz. İki: Şampiyon olan diğer takımın taraftarları bağıra, çağıra, bayraklarla, şarkılarla şamata yaptıkça, daha da kahrolursunuz. Çünkü siz şampiyonluk denilen o müthiş lezzeti tatmışsınızdır. Onun nasıl bir haz olduğunu bilirsiniz. Ama işte bu katmerli mutsuzluk döneminde beklemekten başka yapacak bir şeyiniz yoktur. Altı yıldır benzeri bir hissi mayıs ayının her ikinci pazar günü yaşamaktayım. Annesini kaybetmek zaten başlı başına kötü. Her gün bir vesileyle aklınıza gelir: Bir telefon edip sorsam, "Burada bir arkadaş var. Yükselen burcumu merak ediyor. Sahi ben saat kaçta doğmuştum?" Ya da: "Anne yaa, sen gençliğinde hiç şiir matinesine gitmiş miydin?" Anneyi kaybetmek, bir daha şampiyon olamamak gibidir. Anneler Günü ise acının katmerlisi... Cumartesi gününden başlayarak hediyelik eşya satan dükkânları yağmalayanlar... Pazar programını anne ziyaretine göre yapan arkadaşlar... Gazetelerde bin ton anne sözcüğü... Beklersiniz, bitmesini beklersiniz. Neyse... İşte o da geçti. Ohh! Artık önümde 365 gün sürecek olan bir 'olağan acı' dönemi var.
|