| |
|
|
Özlediğim çağdaşlaşma
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin 'Kentim İstanbul' etkinlikleri devam ediyor. Bunun bir parçası olarak dün sabah Beykoz Denizcilik ve Su Ürünleri Anadolu Meslek Lisesi'nde bir sohbet yaptım. Hatırlarsınız: Bundan iki yıl kadar önce yürütülen bir araştırmada vahim veriler ortaya çıkmıştı. İstanbul'da yaşayanların yüzde 44'ü kendini İstanbullu saymıyordu... "İstanbul'un nesini seviyorsunuz" sorusuna "Hiçbir şeyini" gibi iç karartıcı bir cevap verenlerin oranı ise yüzde 17 idi. Kentini tanıma oranı da düşüktü. Her 100 kişiden 11'i Boğaz'ı, 17'si Adalar'ı, 28'i ise tarihi turistik yerleri görmemişti. Lisenin cin bakışlı öğrencilerine, "Adalar'a gidin. Eğlenmek için müzelere gidin" dedim. Adalar'da gezme fikri hoşlarına gitti. Ama müzelerin pahalı olmasından yakındılar. Bir kere daha altını çizelim: Müzeleri sevgililerin el ele gidip hoşça vakit geçirdikleri yerler haline getirmeliyiz. Daha sonra lisenin müdürü Çağatay Varalan ve öğretmen arkadaşlarla biraz sohbet ettik. 'İnsan ilişkileri' konusunda uzman olan Varalan şöyle diyor: "Önemli olan sizin neleri öğretmeye çalıştığınız değil, karşı tarafın ne anladığıdır." Bu fikri; çok güzel, çok eğlenceli bir biçimde öğrencilere aktarıyor. Dizüstü bilgisayarını sınıfta ya da bir konferansta nasıl kullandığını gösterdi. Hani bir ara internette son derece gırgır reklam filmleri dolaşırdı. Önce bunları kaydetmiş. Sonra da bu komik reklamları, yerli müziklerle harmanlamış. Sonuç: "Çocuklar birbirinizi sevin" gibi afaki laflar etmiyor. Öyle bir görsel-işitsel-yazısal 'şov' yapıyor ki... Öğrenci zaten arkadaşını sevmenin önemini kavrıyor. Yani bilgi denen acı hapı şekere bulayarak sunuyor. Dün sabah... İdeolojik atıp tutmalar yerine... Ayakları yere basan, modern teknolojiden yararlanan 'çağdaşlığın' güzel bir örneğini gördüm. Sevindim.
|