Schröder mi haklı köpek mi?
TÜRK-ALMAN Ticaret ve Sanayi Odası'nın açılışı nedeniyle düzenlenen törenin güçlü vurgularıyla tarihe geçtiği kanısındayım. Başbakan Tayyip Erdoğan ve Almanya Şansölyesi Gerhard Schröder'in tespitleri salonu dolduran 1200'ün üzerindeki Türk ve Alman işadamınca zaman zaman ayakta alkışlandı. Konuşmaları uzun uzadıya yazamayacağım. Haberde yer alıyor. Ama altı çizilmesi gereken noktalar var. Örneğin Erdoğan'ın 70 milyonluk genç nüfusuyla göz kamaştıran Türkiye'nin, AB'nin beden değil artık beyin gücünü oluşturacağını söylemesi önemliydi. AB'nin 2003 yılı toplam dış ticaret açığının 11 milyar Euro olduğuna işaret eden Erdoğan, "AB aynı dönemde Türkiye ile ticaretinde 4 milyon Euro fazla verdi. Yani kendi açığının üçte birini biz finanse ediyoruz" dedi. POTANSİYELİ UNUTMAYIN "Sorunlarımız var ama bu AB için oluşturduğumuz büyük potansiyelimizi kimseye unutturmasın." Erdoğan'ın AB liderlerini çok güçlü argümanlarla ikna etmeye yöneldiğini izliyoruz. Hele "Bize verdiğimiz sözleri tutmadınız. Ona rağmen büyüdük" sözüyle kendi gücümüzün farkında olduğumuzun altını çizen Erdoğan, "AB'yi, daha demokratik bir Türkiye için istiyoruz" sözü ile ayakta alkışlandı. "Medeniyetler çatışması değil, medeniyetler uzlaşması, Türkiye'nin AB'ye girmesiyle gerçekleştirilir" tespiti ise Erdoğan'ın dersine çalıştığını gösteriyordu. Schröder'in ise konuşmasına başlarken, aslına bakarsanız, sıradan bir dostluk mesajıyla yetineceğini sanıyordum. Yanılmışım. Türk-Alman ilişkilerinin derinliğini öylesine güzel anlattı ki... Kürsüde kusursuz Almanca'sıyla sunum yapan genç Türk kızını 'İşte gelecek' diye sundu. Ardından agresif köktendinciliği olmayan bir İslamiyet'i benimsemiş Türkiye'nin, AB'nin istikrar ve güvenlik içinde yaşaması için ne kadar önemli olduğunun altını çizdi. "Biz sözümüzü tutacağız" dedi. "AB ne yapacak?" diye sordu ve ekledi: "Türkiye'ye 40 yıldır söz veriliyor. Peki siyasi kriterleri yerine getirirse, ön koşulları gerçekleştirirse, kim, nasıl Türkiye'yi kabul edemeyiz diyebilir ki? Irak'ın durumu ortada. Bölgede istikrar ve demokrasi için Türkiye vazgeçilmez." Gelelim köpek meselesine! Önceki gün tarifeli bir uçakla buraya geldik. Dolu uçaktan çıkıp, körüğe adım attığımızda bizi iri bir Alman kurt köpeği ve iri bir Alman polisi karşıladı. Köpek, hepimizi teker teker kokladı. Her geçen yolcu sonrasında sahibi tarafından başı okşandı. Bu uygulamanın Varşova'dan gelen uçaklarda yapıldığını sanmıyorum. Herhalde uyuşturucu arıyorlardı. Aynı köpeğin AB üyesi ülkelerin vatandaşlarını kokladığını sanmıyorum! Sık sık yapılan bir uygulama olmadığını biliyorum. Ama Alman Başbakanı'nın güçlü mesajlarıyla, köpeğin varlığı birbirine çok uymuyordu. Bu zıtlıktan tek başına Almanlar'ı sorumlu tutmak doğru değil. Zıtlığın tüketilmesi için Türkiye artık Avrupalı gibi olmalı. Evini temizlemeli, imajını düzeltmeli. Bana göre köpek de haklı, Schröder de. Bize düşen köpeği haksız çıkarmak! Siyasi kriterleri yerine getiren Türkiye, bunu başaracak. Eminim.
|