İş işten geçmeden beklentileri toparlamanın zamanı
Denilebilir ki, son açıklanan anketler beklentilerde bir kötüleşmeyi göstermiyor, neden iyileştirilsin ki? Ancak mali piyasalarda ortaya çıkan eğilimler ve fiyatlar, ekonomideki iç ve dış gelişmeler bunu gerektiriyor. Bu durum açıklanacak anketlere de yansıyabilir. Beklentileri ve gelişmeleri olumsuz etkileyen gelişmelerden dış kaynaklı olanlardan başlayalım. *Faiz demoklesin kılıcı- Amerikan Merkez Bankası 4 Mayıs'taki toplantısında faiz artırmadı ama faiz artışında "sabır" yerine "ölçülü" olunacağı ifadesini kullandı. Sonuçta faiz artışı gerçekleşmediği için, dünya ve Türkiye'nin finansal piyasalarının başında demoklesin kılıcı gibi duracak. Gelişmekte olan ülkelerin ve Türkiye'nin piyasaları faiz artışı gerçekleşmedikçe yeni dengesini bulamayacak, rahatlayamayacak. Türkiye'deki tablonun son 1.5 yıldır iyileşmesinde önemli katkısı olan sermaye girişinin tersine dönmesi sürebilecek. Dolayısıyla sermaye girişinden katkı yerine sermaye çıkışından köstek söz konusu olacak. *Bir olumsuzluk petrolden- Petrol fiyatları 38 dolarla son 14 yılın en yüksek düzeyine çıktı. 1990-91'deki Körfez Savaşı dönemini bile geride bıraktı. Bu, beklenmedik bir dış etki. Dolardaki artış da bunun üzerine binecek. Enerji fiyatları artırıldığı zaman da, son bir yılda enflasyonun düşürülmesine yaptığı olumlu katkı ortadan kalkacak. Buradan kaynaklanan avantaj dezavantaja dönüşebilir. *Enflasyonda artış- Özel imalat sanayinde maliyetleri düşürmenin sonuna gelinmiş olacak ki, çekirdek enflasyon mart ve nisan ayında kafa kaldırdı, toptan fiyatları yukarı çekti. Son kur artışları daha maliyetler içinde yok. Akaryakıt fiyatları artarsa buradan da bir maliyet gelecek. Mayıs ayından itibaren baz etkisinin olumsuzluğu nedeniyle de enflasyon en azından bir kaç ay yıllık bazda yükselecek. Bu yıl tek haneli enflasyon bile mümkün görünürken, son gelişmeler üzerine yıllık enflasyon hedefi olan yüzde 12'nin bile yakalanması başarı sayılabilir. *Cari açık etkisi- Yurtiçinde tüketici kredisi kullanımı kamu bankaları öncülüğünde patladı. Geçmiş dönemde düşük kur nedeniyle ithal malları da ucuzlayınca kredili alımlar yabancı otomobil alımlarını patlattı. İhracatçı da, "düşük kur" dezavantajından kurtuluşu ithal girdide buldu. Bu nedenle ihracat artıkça ithalat da ara mallarla arttı. Yapılan ihracatın yüzde 67'sinin ithalattan oluştuğu hesaplanıyor. Cari açığı kapatmak için bürokrasinin önerdiği önemlemleri almaya hükümet şimdilik yanaşmıyor. Halbuki, şubat, mart, nisan aylarında da cari açık yüksek gelmeye devam edecek. 2000 yılı temmuzundaki gibi, hükümet bürokrasiyi dinlemez ve cari açığa önlem almazsa, Türkiye hemen krize girmez. O zaman da girmemişti. Ancak dört ay sonra banka krizi, yedi ay sonra da büyük kriz patlamıştı. Cari açığın yüksek olması da, ekonominin bağışıklık sisteminin zayıflaması ve hastalıklara açık hale gelmesi demek. Bu durumda tehlikenin nereden ve ne zaman geleceği zamana ve koşullara kalır. *Ankara'da gerginlik- Böyle bir gerginlik hesapta yoktu. Ancak hükümetin YÖK Yasası'nın değiştirilmesi ve imam hatip okulları kararı, Türkiye'de gerginliği tırmandıracak bir potansiyel taşıyor. "Henüz bu bir başlangıç" türü açıklamalar da, yangının üzerine benzinle gitmek oluyor. Piyasalar bu gerginliğe takılabilir. Tam bu aşamada IMF ile yeni yıldan itibaren ilişkinin nasıl sürdürüleceği sürüncemede duruyor. Başbakan, İzmir İktisat Kongresi'nde yüzde 6.5 faiz dışı fazlayı tartışmaya açıyor ve aşağı çekmenin yollarını arıyor. Sonuçta cari açığa önlem alma ve beklentileri değiştirme adımı, hükümetin büyüme tutkusuna takılıyor. En azından şimdiki görüntü bu. Bunun nereye kadar süreceğini ise şartlar ve piyasalarda oluşacak fiyatlar belirleyecek. *Sonuç- "Karar verebilen, acıyı yener" Goethe
|