Mesajları okurken
Sabahın erken saatlerinde bilgisayarı açıp gelen mesajlara baktığımda, sokaklara olan aşinalığıma karşın, hayatım boyunca hiç duymadığım en yaratıcı, en özgün ve en galiz küfürlerle karşılaşıyorum. İnsanın her sabah kendini Serdar Bilgili gibi hissederek güne başlamasının yol açtığı derin yaralar konusuna girmeme bilmem gerek var mı? Şu kadarını söyleyeyim: Bir buçuk yılı bile bulmayan kısa yazarlık hayatımda yediğim küfürlerin haddi hesabı yok ve bu küfürler benim kabusum oldu. Her kesimden küfür yağıyor! Denktaş'ı çok sevenler de küfür ediyor, İslami duyarlılık taşıyanlar da. Ahmet Kaya düşmanlığı konusunda Ercan Saatçi ile aynı safa düşenler de sövüyor, etrafımızın Sabetaycılar tarafından sarıldığını düşünenler de. Hem, "AK Parti" yerine "AKP" yazdığım için bana düşman olan AKP'lilerin ağır hakaretlerine maruz kalıyorum, hem de "içine doğduğum kültürel çevre" nedeniyle benim AKP'li olmak dışında bir şansımın olmadığına inanan CHP'lilerin. Kimileri benim hükümetle Sabah gazetesinin arasını bulmaya çalıştığımı öne sürerek hakaretler yağdırıyor, kimileri de "derin analizler" yerine sudan şeyler çiziktirdiğimi iddia ederek.. Ben ki her sabah en az beş kahvenin ardından kendine gelebilen biriyim. Bu mesajların sersemletici etkisinden kurtulmak için kahve sayısını ona çıkarmak dışında elimden bir şey gelmiyor. Bir arkadaşım "Manyak mısın? Bakma o mesajlara!" diye öğüt veriyor ama elimde değil, çünkü merak kediyi öldürüyor. Serdar Bilgili değilim ki istifa edip, Londra'ya kaçayım.
En çok, yazdığım şeylerden alınan dindar kişilerin yazdıkları şaşırtıyor beni. Bu kişiler, kutsala olan inançlarının benimkinden çok güçlü olduğunu düşünüyorlar, bana kutsalı hatırlatmak için en aşağılık küfürlere başvuruyorlar ve muhtemelen bu yolla sevap kazandıklarını sanıyorlar. Onlara "iyi insan" olmakla "dindar" olmak arasındaki sıkı bağdan söz etsem bir faydası dokunur mu? Bilmiyorum. Gerçekten. Ya Denktaş'ı KKTC halkından daha çok seven TC vatandaşlarına ne demeli? Sanki söz konusu olan kendi halkını bile ikna edememiş Denktaş değil de, Dalai Lama ya da Mandela'ymış gibi, en kibarından "Sen kim oluyorsun da bizim kutsal Denktaş'ımıza laf ediyorsun" diye çıkışıyorlar, tabii en özgün küfürleri sıralayarak.
"Türkçü değilim" diye yazıyorum, yanıt şöyle geliyor: "Sen zaten Türk değilsin!" Bu cümlenin ardından gelen küfürleri yazmama bilmem gerek var mı? "Sabetaycılar neye nasıl inanmayı tercih ediyorlarsa bırakın özgürce inançlarını yaşasınlar" diye yazıyorum, adam yedi göbek sülaleme küfür yağdırıyor. Ucuz Ahmet Kaya düşmanlığını teşhir ediyorum, "Bu vatanı böldürmeyeceğiz" diye haykıran bir hoyratlıkla karşılaşıyorum. "Bir düşünceye, ancak dü- şünceyle karşılık verilir" ya da "küfür etmek çok ayıp bir şeydir, insan aciz kaldığında küfreder" tarzında şeyler yazarak, sıkıcı Alman mürebbiye tavrı takınmak istemiyorum. Bu yüzden en iyisi durumun vahametine işaret edip bırakayım: Neredeyse sözün bittiği yerdeyiz.
|