Dış açıktaki ikinci S.O.S'la 1.5 yıllık balayı dönemi bitti
Şubat ayı dış ticaret açığının 2.4 milyar dolara çıkmasını ve ihracatın ithalatı karşılama oranının yüzde 60'a inerek, 2001 krizi sonrası en düşük düzeyine gerilemesini geçen hafta salı günü ilk tehlike işareti olarak nitelemiştik. Sorun sadece tek bir aylık açıkta değildi. Çünkü mart ayı ithalattan alınan KDV'nin dolar kurundaki değişim hariç 7.6 milyar dolarlık bir ithalata yol açacağını hesaplamıştık. İhracat kayıtları da 5 milyar dolar gibi iyi bir rakama yükseliyordu. Ama nereden bakılırsa 2.5 milyar doları aşan aylık bir dış ticaret açığı oluşacaktı. Bu da yıllık 26 milyar dolarlık dış ticaret açığı demek. Bu da, Türkiye'de krize yol açan 27.5 milyar dolarlık 2000 yılı dış ticaret açığına çok yakın.
*Dış destek- Ancak Türkiye geçen yıl kaynağı belirsiz 5.1 milyar dolar olmak üzere toplam 10.9 milyar dolar yabancı kaynak çekti. Bununla 6.6 milyar dolarlık cari açığı finanse etti, üstüne 4 milyar dolardan fazla rezerv artırdı. Bu para girişi ile döviz kurları düştü, faizler geriledi. Kurlar düştüğü için milli gelir rakamları dolar bazında yükseldi. Üstelik Türkiye'nin ithalatı daha çok dolar üzerinden olduğu için, düşen dolarla maliyetler azaldı. İhracat ise daha çok değerlenen euro üzerinden ve bu nedenle hem ihracatçı destek gördü hem de ihracat tutarı parite değişikliği kadar yüksek göründü.
*Dış köstek- Şimdi ABD ekonomisinin toparlanmaya başlamasıyla ucuz ve bol dolar devri bitiyor. Faiz artırım ihtimaliyle doların değeri artmaya başladı bile. Dolayısıyla geçen yıl ekonomi için bir şans olan düşük dolar ve ülkeye giren sermaye hareketi, bu yıl tam tersi etki yapmaya başladı. Dış destek bu kez dış kösteğe dönüştü. Son açıklanan veriler, ocak ayı ödemeler dengesine ait ve ikinci ciddi tehlike işaretini veriyor. Bu gidişle 12 milyar dolar civarında bir cari işlemler açığı vermek işten bile değil. Üstelik bunun finanse edecek Net Hata ve Noksan kaleminde sermaye girişi değil çıkışı başladı. Düşündüren tablo da bu. Dış açığı finanse eden dış kaynak girişi de azalıyor. Net Hata ve Noksan kalemi ilk kez bir ayda 1.2 milyar dolar eksiye geçti.
*Kaçış geçici mi?- Finansal piyasaları olduğundan daha iyi gösteren bu kaynağı belirsiz para girişinin ocak ayında tersine dönmesi geçici diye düşünülebilir. Çünkü şubatta Merkez Bankası dolara doğrudan ve ihalelerle 2 milyar dolarlık alım yaptı. Bu durumda ocakta ortaya çıkan tablo şubatta devam etmeyebilir. Hadi mart ayını da böyle geçirmiş olalım. Ancak ocak ayı tablosu nisan ayında yeniden geri gelebilir. Çünkü, bu ayda ABD faiz artırımının gündeme gelmesiyle Türkiye finansal piyasalarından yabancı çıkışı oldu ve hala oluyor da.
*AB heyecanı zayıfladı- Kıbrıs beklentisi bitti. Olayın daha zor tarafı ise Türkiye'nin müzakere takvimi almasını zorlaştırabilecek Rum tarafı AB üyesi oluyor. Şimdi bu gerçekle yüzyüzeyiz. Üstelik AB'nin siyasi lideri durumundaki Fransa, Türkiye'ye müzakare takvimi verilmemesini savunmaya başladı. Bu görüşünün kalıcı mı yoksa sadece haziran ortasında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri nedeniyle bir politik malzeme mi olduğunu zaman gösterecek. Ancak bu son olaylar piyasaların ana beklentisi ve sürükleyicisi olan AB umudu ve heyecanında bir zayıflama yarattığı gerçek. Bu da tabii, fiyatlara yansıyor. *Ya önlem ya kur artışı- Artan ithalatı durdurmak için ya yurtiçi talebi kısacak yeni önlemler alınmalı ya da kurun kendini düzeltmesi beklenmeli ki, ithalat bu kadar cazip olmaktan çıksın. İkisi de hemen hemen aynı kapıya çıkıyor. Ancak gelinen aşamada iyi habere, beklentilerin yeniden düzeltilmesine, hükümetin yeni bir icraat hamlesine her zamankinden fazla ihtiyaç var. Çünkü, dış konjonktürün ve tek başına hükümetin getirdiği siyasi istikrarın etkisiyle son 1.5 yıldır özellikle finansal piyasalarda yaşanan balayı dönemi bitti. Beş yıldızlı otelden bavulları toplamak ve hayatın gerçekleriyle karşı karşıya gelmenin zamanı artık. Bunun da belli bir zorluğu elbette var. *Sonuç- "Ucu bulunmayan yumak olmaz" Türk Atasözü