Aslında herkesin hayali öylesine farklı ki...
Mahsun Kırmızıgül'e sormuşlar "En iyi kebap sizce nerede yenir?" diye. Cevap vermiş, "Ben kebap yemem. risotto yerim, bana risottoyu sorun. Kebap işlerine beni bulaştırmayın." Nasıl yani? Aklım acayip karıştı
Aslında Mahsun Kırmızıgül'ü ve yeni imajını yazacaktım. Yeni albümünden bir şarkının klibini Maldivler'de çekmeye karar vermiş. "Acaba niye?" diye soracaktım. Antalya, Alanya, Kaş, Bodrum hatta Karadeniz sahillerini beğenmedi mi? Bu arada benim bildiğim Mahsun arabesk (fantezi mi deseydim yoksa) ya da türkü söylüyordu. Değişti de haberim mi olmadı? diyecek, hatta "En iyi kebap nerede yenir?" sorusuna verdiği cevabı hatırlatacaktım. Ne demişti Mahsun? "Ben kebap yemem, Risotto yerim, bana risottoyu sorun. Kebap işlerine beni bulaştırmayın." Nasıl yani? Sahi Türkiye'de risotto yapan kaç tane restoran vardır Allahaşkına? Adresleri soracaktım Kırmızıgül'e. Bir de niye kebap yemeyi sevmediğini... "Şöyle bol acılı bir Adana ya da patlıcanlı kebap olsa yemez misin yani, ben çok severim de" diyecektim... Ardından acaba sanatçılar hayran kitlelerini biliyor mu diye düşündüm. Yani örneğin Kırmızıgül'ü dinleyen kim? Tatillerini Maldiv Adaları'nda geçiren, yaz kış solaryumlu gezen, sadece risotto yiyen ve kebap kelimesini duyunca fenalık geçiren bir avuç Beyaz Türk mü? Kim bu Türkler? Niye Mahsun dinlerler? "Sevdalıyım" diye tempo tutarken şampanya mı içerler? "Acayip aklım karıştı" diye yazacakken bir anda içim müthiş sıkıldı... Gerek yok dedim anlatmaya. Zaten her şey ortada. Millet ölüp bitiyor kendi kültürünü tanıtsın, kendi değerlerine sahip çıksın diye, biz ise sadece kötü taklitler olabiliyoruz. Bizden, kendimizden hiçbir şey yok. Gel de İbrahim Tatlıses'i bir kez daha ayakta alkışlama yani. Beğenseniz de beğenmeseniz de hiç olmazsa kendi gibi... Şivesiyle, giyinişiyle, tarzıyla tavrıyla, tabii ki "Ayağında Kundura" dönemindeki gibi değil ama 180 derece değişmiş de değil... Tatlıses Beyaz Türklerin gözüne girmek için giyiniş tarzını değiştirmiyor ama "Tek Tek" şarkısı o kesimin dilinde. Neden? Çünkü belki bir yerlere gelmek çok kolay önemli olan o yerde yıllarca kalabilmek, hem de bütün skandallara rağmen.
***
Bu öyküyü bir okuyucum gönderdi. Uzun zamandır saklıyordum. Bir gün öğretmen orta ikinci sınıf öğrencilerine bir kompozisyon ödevi vermiş. Demiş ki: "Hayallerinizi yazın. Büyüyünce ne olmak istediğinizi ve hayal ettiğiniz geleceğe nasıl ulaşacağınızı detaylı bir şekilde anlatın." Babası çiftlikten çiftliğe yarıştan yarışa koşarak atları terbiye etmeye çalışın gezgin bir at terbiyecisi olan küçük çocuk çok heyecanlanmış. Yememiş içmemiş müthiş bir ödev hazırlamış. "Günün birinde bir at çiftliğine sahip olmak istiyorum" diye yazmış. "Hayalimde 200 dönümlük bir çiftlik var. Üzerine de 1000 metrekarelik bir ev yapacağım." Küçük çocuk ödeve hayali çiftliğin çizimlerini, evin krokisini de eklemeyi ihmal etmemiş. Ertesi gün hocasına tam 7 sayfalık bir kompozisyon sunmuş. İki gün sonra ödevini geri aldığında kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir "Sıfır" ve "Odamda seni bekliyorum" mesajını görmüş. Hemen soluğu öğretmeninin odasında alan küçük sormuş: - Peki ama ben niye sıfır aldım? - Çünkü bu senin yaşında bir çocuk için hiç de gerçekçi olmayan bir hayal. Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun, kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman lazım. Bir de damızlık hayvanlar var. Bunu başarman imkansız. Öğretmen eklemiş: "Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan notunu tekrar gözden geçiririm." Çocuk bir süre düşündükten sonra cevap vermiş: - Siz lütfen verdiğiniz notu değiştirmeyin, ben de hayallerimi... O orta 2 öğrencisi küçük çocuk bugün 200 dönümlük arazisinin üzerindeki 1000 metrekarelik evinde oturuyor. Yıllar önce yazdığı kompozisyonu çerçeveleyip duvarına asmış. Peki öykünün en can alıcı noktası nedir? Çocuğa sıfır veren öğretmen geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirmiş. Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine "Bak" demiş. "Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken tam bir hayal hırsızıydım. O yıllarda öğrencilerimden en değerli hazinelerini hayallerini çaldım."
***
Yarınki "Haftanın Sohbeti" konuğum, cebinde 20 dolar ile Cezayir'den kaçıp Fransa'ya yerleşen ve şimdi ülkesinin en zenginlerinden biri olmayı başaran bir isim. O hayallerinin çalınmasına izin vermeyen başka bir çocuk. Hikayesini ilgiyle okuyacağınıza eminim.
|