Bir gelinin üç tane babası olur mu?
ABBA'nın Mamma Mia şarkısını bilirsiniz. Genç kız babası olduğunu düşündügü üç ayrı erkeğe mektup yazıp düğününe çağırır. Bütün isteği babasını tanımaktır.
Masmavi bir Yunan adası. Bembeyaz evler, rengarenk kıyafetler, parlak güneş... Genç kız birbirinin aynısı üç mektup yazıyor. Babası olduğunu düşündüğü üç ayrı kişiye "Lütfen düğünüme gelir misiniz?" diye soruyor. Bütün istediği kimin kızı olduğunu bilerek evlenmek, babasını tanımak...
Bu sevimli Yunan adasında düğün hazırlıkları son hızıyla sürerken, minik mavi-beyaz otelin kapısında üç adam gözüküyor. Hepsi eski aşklarının kızını evlenirken görmeye gelmişler. Kafalarının taa arkasında bir yerde ise aynı soru "Acaba babası ben miyim? O geceden sonra sevdiğim kadını hiç görmedim, bana hiçbir haber vermeden bir çocuk doğurmuş olabilir mi?"
Oraya buraya koşuşturup kızının düğünü için bütün ayarlamaları yapan anne ise karşısında üç eski erkek arkadaşını görünce hayatının şokunu yaşıyor. "Mamma Mia" diye başlıyor şarkıya. Hikaye ilerledikçe ABBA'nın bütün şarkılarını dinleme şansına sahip oluyorsunuz. En sevilen, ezberlenmiş şarkılar
OYUNCULAR HARİKA İki buçuk saatin nasıl geçtiğini anlamadık. Hikaye zaten komik, oyuncular bir harika. Zaten biraz havaya girdiyseniz, müzikalin ikinci bölümünü oturmadan izliyorsunuz. Money money money (para, para,para) şarkısına sallanarak eşlik ediyorsunuz. Dört yıl önce yine Londra'da Mamma Mia müzikalini ilk seyrettiğimde de bu kadar keyif almıştım, bugün de.
Çıkışta kapıda sizi gençler bekliyor. Bisikletlerine atlamışlar, arkalarında ise iki kişilik bir araba. "Hadi atla, otele bırakalım!" Kocamla atlıyoruz birinin arkasına. Hafif yağmur başlıyor. Genç çocuk pedallara asılıyor. Nasıl romantik bir gezi anlatamam. Gece yarısı Londra sokaklarında bisiklet fayton karışımı bir araçta bağıra çağıra Mamma Mia söylüyoruz. Bisikletçi çocuk hem pedal çeviriyor hem bize eşlik ediyor. Dünya başkentlerinin birinde değil miyiz biz? Yoksa Uzakdoğu'dayız da biz mi karıştırdık?
NİYE MÜZİKALİMİZ YOK? Bütün gece "Acaba biz Türkiye'de böyle bir müzikal yapamaz mıyız?" diye düşündüm. Sahi olmaz mı? Sezen Aksu'nun şarkılarından bir değil beş hikaye çıkar vallahi... Barış Manço'nun o unutulmaz melodilerine ya da MFÖ'nün ezbere bildiğimiz Türk şarkılarına ne dersiniz? O kadar güzel olur ki. İşin sırrı izleyenlerin tüm şarkıları ezbere söylemesinde. Hikaye kolay. Biraz aşk, biraz eğlence biraz kadın erkek kavgası katacaksın, küçük bir ayrılıkla süsleyeceksin ki kavuşma olsun, tamam işte. Önemli olan o şarkılar. Öyle şarkılar seçeceksin ki herkesin beraber eğlendiği, neredeyse aynı duygularla gülüp ağladığı...O gece geç saatlerde biz bir iki Sezen şarkısını ardarda koyup, ufacık bir şeyler yazdık bile. (Ne yapsam acaba bu işi ciddiye mi alsam, otursam bir öykü yazsam şarkılarla süslesem, olmaz mı? Neyse bunu dönünce düşünürüz.)
Londra'da bütün vitrinler pembe. Yaklaşan Sevgililer Günü'nün etkisi büyük ama sadece o değil. Gülay Kuriş yazmıştır mutlaka ama bu yıl koleksiyonun içinde pembe katmayan modacı yok gibi. Etraf şeker tadında yani.
Not:Yarın Pazartesi Sohbeti yok, köşe yazılarını uzaklardan gönderdim ama söyleşi için kusura bakmayın lütfen. Haftaya görüşmek üzere.
|