|
|
En tepede küçük bir arıza
Bildiğiniz dönmedolap aslında ama biraz yüksek. Gözüm acil yardım düğmesinde. Acaba bassam mı basmasam mı?
Yani ne işim var benim 135 metre yüksekte? Neymiş efendim, London Eye'a binmeden dönmek olmazmış. Niye? Londra'ya bu kadar gitmişliğim vardır. Bir gün bile aklıma gelmedi tepelere çıkmak. Soho'da gezsek, oturup bir şeyler yesek, içsek. Müzikallar müthiş, yeni vizyona giren filmler var sinemalarda onları görsek? Hatta üstüste iki film keyfi yapsak. Olmaz mı? Olmazmış. Öyle dedi kocam. Bu arada bir gözü bandajlı. Yeni ameliyat olmuş, zaten Londra'ya gidiş amacımız da o ama, ben fırsat bu fırsat şehrin tadına varmaya çalışıyorum. "Sen zaten tek gözle ne göreceksin ki, ne gerek var öyle yükseklere çıkmaya, bak bir tane broşür alırız. Broşürde bütün şehri gösteriyor zaten. Bu şehirde ünlü bir futbol stadı yok mu? Ben onu da gezmeye razıyım bak, gel hadi kale görmeye gidelim, birbirimize gol atarız ha? Ne dersin?" İkna olmadı. İlk önce bilet almak için kuyrukta bekledik. Bu arada yanımızda kayınpeder ile kayınvalide de var. Ardından dev dönme dolaba binebilmek için başka bir kuyruğa girdik. Bu kuyrukta uzun uzun arandık. Neme lazım, üzerimde bomba olur falan sonra dev tekerlek bir anda kopar gider, hani felaket filmlerinde olduğu gibi. Kendi kendime bütün korku senaryolarını düşünürken kayınpederimin sesini duydum. "Biliyorsunuz London Eye'ın yapımı aşamasında, tekerlek adamların kafasına düştü. O yüzden planlandığından çok daha geç vakitte açtılar" "Nasıl yani? Tamam ben vazgeçtim iniyorum. Aşağıdan el sallarım size." İnemedim. Sıra bize geldiğinde kendi kapsülümüze binmek için ilerledik. Zaten beş altı saniye duruyor. Bindiniz bindiniz ardından dönüş başlıyor. Kapsüle binerken millet birbirini kırıyor. Amaç yer kapmak. En önde fırlayanların içindeydim. Tabii benim amacım farklı herkes camın yanında bir köşe bulmaya çalışırken benim gözüm camlara eşit mesafede duran küçük ahşap bankta. Bir oturabilsem. Kolaylıkla oturdum çünkü kimse bankı sevmedi. Resimde gördüğünüz kapsülü düşünün, ortasında ben oturuyorum. Etrafımda bütün camları kaplayan insandan duvarlar. Dışarısını görmek mümkün değil. Keyfime diyecek yoktu taa ki anonsa kadar. "Küçük bir teknik arıza yüzünden, bir süre durmamız gerekiyor, lütfen bu duraklama için kusura bakmayın. Biraz sonra London Eye tekrar dönmeye başlayacaktır" Ne duraklaması? Duraklama az sürer. Biz yaklaşık 20 dakikadır tepeye yakınlarda bir yerdeyiz, gözlerimi sımsıkı kapamış dönme dolaptan gelen sesleri dinlemeye çalışıyorum. Bir gözüm de acil yardım düğmesinde. Bassam mı basmasam mı? Bari bir kadeh bir şey içip binseydim. Ya da şimdi bir cep konyağı olsaydı...
*** London Eye gerçekten de Londra'nın gözü. Siz bakmayın benim korkuma, öyle hızlı falan dönmüyor. Yükseklikten hoşlananlar için müthiş eğlenceli. Bir de hava güzelse tüm şehri yaklaşık yarım saat süren bir dönmedolap keyfiyle seyredebiliyorsunuz. Tarihi binalar, ara sokaklar, dev saat, şehri bir boydan bir boya sarmış demiryolları... Kapsüller son derece güvenli. Dönüş yolunda eğer cama yakınlaşırsanız resminizi bile çekiyorlar. Hoş bir anı açıkcası. Benim fotoğrafım mı? Tabii ki yok, cama yaklaşır mıyım? Not: Bu seferki Londra gezisi tam bir tatil programı olmadığından belki de, sıradışıydı. Ne kadar söylensem de London Eye görkemli kabul etmem gerek. Hele geceleri mütniş bir görüntüsü var. Londra'dan çok ilginizi çekeceğini düşündüğüm iki konu daha var, onlar 13. sayfada. Malum buradaki yerim dar.
|