|
|
|
|
|
|
Çok uluslu bir takım
Yeni Zelandalı, Tahitili, Avustralyalı, Fransız ve Türkler'den oluşan rugby takımı uluslararası maçlarda ülkemizi temsil ediyor
Fulya'da toprak bir sahada iri yarı adamlar deri kaplı, yumurta şekilli bir topun peşinden koşturup duruyorlar. Oynadıkları oyun biraz Amerikan futboluna benziyor. Konuştukları dilse biraz Türkçe biraz İngilizce. Aralarında Avusturalya yerlisi de var, Yeni Zellandalı da, Tahitili ve Fransız da. Bu toprak sahada oynadıkları oyunun adı ise "rugby". Takımlarının ismi çok uluslu olmasına istinaden İstanbul Ottoman. Avusturalya ve Yeni Zelandalılar'ın en sevdiği spor dalı olan rugby, dünyanın pek çok yerinde de ilgiyle izlenip oynanıyor. Ancak ülkemizde yaşayan yabancılar sayesinde artık rugby sporuyla tanıştık. 3 yıl önce ülkemizde yaşayan ve rugby sporunu seven yabancılar tarafından kurulan İstanbul Ottoman takımı ilk önce bir sosyal aktivite olarak düşünülmüş. Türkler'in katılımıyla daha da genişlemiş. Şimdi takım 25 kişiden oluşuyor. Takımın yarısı Türk. Diğer yarısıysa yabancı. Yabancıların çoğu ya büyük firmalarda genel müdür ya da uluslararası okullarda öğretmen. Takımdaki Türkler'in büyük bir çoğunluğu ise yurtdışında yaşadıkları dönemden rugby'i tanımışlar. Takımın kaptanı aynı zamanda kulüp başkanı olan Emre Ersoy da rugby'yi yurtdışında yaşadığı dönemde öğrenenlerden. "Takımdaki herkes iş, çoluk çocuk sahibi insanlar. Cumartesi günleri antreman yapıyoruz. Yurtdışı kontaklarımız sayesinde maç yapmak için yurtdışına çıkıyoruz. Üç yıldır Avrupa'da yapılan Avrupa Turnuvası'na davet ediliyoruz. Mayıs ayında turnuva için Bulgaristan'a gideceğiz." Takımda oynayan yabancıların hepsinin ülkemize geliş hikayesi farklı. Mesela annesi Yeni Zelanda yerlisi olan Freddy Escobar Lugo'nun yolu Amerika'da evlendiği Türk eşinden dolayı ülkemize düşmüş. Şu anda ticaretle uğraşan Lugo, Amerika'da yaşadığı yıllarda profesyonel olarak rugby oyunculuğu yapmış. Yaklaşık bir yıldır Türkiye'de olan Lugo, için rugby oynamak kendisini ülkesindeymiş gibi hissettiriyor. Tahitili Stephane Vincent ise neredeyse kendini artık Türk gibi hissediyor. Çünkü tam 5 yıldır ülkemizde yaşıyor. Reklamcı olan Vincent takımın en eskilerinden. 3 yıldır bu takımda rugby oynuyor. Ona göre ise rugby kolej oyunu gibi. Hiç fanatizm yok ve bu ülkedeki yabancılar için sosyal bir ortam yaratıyor. "Özellikle maç veya antremanlardan sonra eşlerimizle birlikte gittiğimiz yemeklere bayılıyoruz. Mesela bugün antreman sonrasında Kumkapı'ya gidip rakı balık yapacağız" diyor. Antremanlara özellikle oynadıkları sahanın çevresindeki gençlerin büyük ilgisi var. Vincent, "İlk önce oynadığımız oyunu futbol zannediyorlar. Topu elimize alınca penaltı diye bağırıyorlar. Sonra anlıyorlar ki biz farklı bir oyun oynuyoruz. Sonra öğrenmek için antremanlara katılıyorlar. "Türkiye'de öğretmenlik yapan Avusturalyalı Alan Mathison ise amaçlarının hem spor yapmak hem de bu spora yabancı olan Türk insanının rugby'yi sevmesini sağlamak olduğunu söylüyor.
Dilek Sancılı
|
|
|
|
|
|
|
|
|