|
|
Ölüm ve ihtişam
Merhum Sabancı ile aynı günde hayattaki son amcamı uğurladım. Tek ortak noktaları ölüm.. İlki ünlü ve zengin, ikinci ona göre yoksul ve meçhul. Görecelik her zaman geçerli olduğuna göre Sabancı gençti, amcam ise kelimenin tam anlamı ile asırlık.. Lakin fikren, hissen, fiilen, maddeten ve manen, hasılı her bakımdan ve her açıdan en önemli olan ortak noktaları: Ölüm.. Ne var ki cenaze kaldırmayı sektörleştiren insanoğlu daha bir uygar (?) oldukça ölümün konuşmasına izin vermez, oldu. Güneşin yerine 'imaj' ile aydınlanıp beslenen zamane insanları olarak bize hiç sıra gelmeyecekmiş gibi bir eda içinde ölümün evrenleri yakınlaştıran hitabesini bastırıp kendimiz konuşuyoruz. Ölüm ile nutuk.. Ölüm ile gösteri.. Ölüm ile ihtişam.. Ölüm ile gurur.. Ve ölüm ile daha nice aykırı beraberlik! Düşünceli ve duygulu olunacak anda dü- şünceli ve duygulu adamı oynamayı sistemleştirmeye gidiyoruz. Artık cenazelerimizin kalabalığı ile, gelen dolu veya boş çelenklerle, verilen ilanların iriliği ve karalığı ile yarışıyoruz. Zenginin ölümü ile yoksulunki arasında bu açıdan nitelik değil sadece nicelik farkı var. İmaj derdi dini bile geriye itiyor, ölüm susuyor, cenazecilik konuşuyor. Bu tür görüntülerin, hele ölüm gibi dehşetengiz bir hakikat karşısında boş ve anlamsız olduğunu bilip hissedenlerimiz bile hiç değilse imajın ürettiği teselliye değer veriyoruz.. Uzaktan yakından çevremiz, ölümüz, yakınımız hakkında kuru bir 'hüsn-ü şehadet' ile yetinmemiş, coşkulu bir katılım sergilemiştir. -Demek ki merhum çok seviliyormuş.. Öyle veya böyle, ölümün konuşmasını bastırmak için adeta özel bir 'medeniyet' geliştirmiş bulunuyoruz. Devlet törenleri daima, hocaefendi törenleri ise çoğu zaman gürültülü birer susturucudur. Ölümü süslü resmi nutukların, kafiyeli sipariş duaların panayırı yaparız. (Özellikle Karadeniz'in doğusunda hocalar öyle uzatırlar ki, musalla taşındaki ölü bile usanıp mezara kendi başına gidecek olur.) Oysa nutukların nutuğu, ilanların ilanı, vecizelerin vecizesi ve hepsinden önemlisi 'imajın sonu-hakikatin başı' ölümün kendisi değil mi? Onun konuşacağı yerde beşerin söyleyeceği her söz, resmi çizene 'resimde görüldüğü gibi' demek kadar acıklı bir fazlalık.. Bu çağın dinlerüstü tek ortak ayini, sanki hayatın değil ölümün yalan olduğunu kanıtlama cinnetine soyunmak.. Buyurun, ölüm günü görkemli bir 'son imaj' düğünü örgütleyelim ve böylece kendimizi kandıralım: -O ölmedi, aramızda yaşıyor.. Sanki biz sahiden yaşıyoruz da..
|