'Destansı kuramcı' ve destansı talih
DÜNYA haritasının hassas noktalarında -belki şeytani bir plan veya şeytani bir plansızlık gereği- kanayan yaralar üreten küresel egemenlerin Kıbrıs için öngördüğü 'Annan'lık çatışma dinamiği'ni halk oyuna götüren 'uzlaşmasız anlaşma' hakkında düşünürken geçmişe kısa yolculuklar yapıp duruyorum. Bunlar ilk akla gelen 'Girit'in kaybedilişi' türü tarih ziyaretleri değil. Araya bugünlerde dönüşümlü okumayı sürdürdüğüm kitaplar da girdiği için zihnime tuhaf bağlantılar üşüşüyor. Mesela Halit Kakınç'ın Sultangaliyev'le ilgili ikinci kitabı 'Destansı Kuramcı Sultangaliyev' böyle bir ziyaret oldu. Kadim dostumun destansı bir emek vererek külliyatı ve kişiliği ile birlikte gündeme taşıdığı Sultangaliyev malum, çarpıcı bir kişilik.. Bugün sol veya sağ milliyetçilik adına 'vatan kurtarıcılık' tekeli oluşturmaya hevesli gençlerin 'ideoloji, mücadele, devrim, siyaset, devlet, insanlık' üstüne silkeleyici deneyler edinmek için 'yutmak' zorunda oldukları bir fenomen.. Orada ideolojik çarpıklıkların, hayal kırıklıklarının, bir milletin ve hatta bütün Avrasya'nın bahtını etkileyen saçmalıkların bile destanı var. Bu çılgın delikanlı bir yaz evinin önünde odun keserken komşusunun neden pinti olduğunu dü- şünüyor. Adam sabah erkenden başlayıp gece yarılarına kadar çalışıp para biriktiriyor ama yine de dilenci gibi yaşıyor. Sultangaliyev bu adamı düşünürken birdenbire 'insanların mutsuz olmalarının sebebini keşfettim' diyerek baltayı bırakıp hızla eve koşuyor ve kaydediyor: 'İnsanların mutsuzluğu, yoksulluk, üzüntü, cinayet, zulüm, kölelik, güçlülerin zayıflarla savaşı.. Hepsi de insanların kendileri için yaşamalarından kaynaklanıyor. İnsanlar kendileri için değil başkaları için yaşamayı öğrendikleri zaman savaş biter, barış ve mutluluk gelir." Sultangaliyev henüz yeni 'tanrıtanımaz' olmuş veya olacaktır ama bu 'buluş'u bir Mark- sist kadar, iyi bir Müslüman da onaylayabilir. Hatta bir kısım sufilere özgü Tevhid anlayışı bu görüşle bire bir örtüşür. Lakin hikayenin asıl cilvesi orada değil, Sultangaliyev'in buluşunu arkadaşlarına anlatınca karşılaştığı soruda ve verdiği cevaptadır: -Peki nasıl yapılabilir? Öyle ya, insanlar başkaları için yaşamaya nasıl başlayacaklardır? Sultangaliyev o destansı iyimserliği ile der ki: -Bunu henüz düşünmedim. Belli ki çözümü sonuna kadar götüreceğinden emindir. Oysa sonuna kadar giden kendi çözülüşüdür. Sultangaliyev bizzat görmüştür ki içinde yer aldığı macera, insanların başkaları için yaşamalarına yol açmak şöyle dursun, devrim adına katliamların süreci olmuştur. Fakat o gerçekçi soruya karşı 'bunu henüz düşünmedim' cevabı, ülkü adamı gencin iyimserliğine çarpıcı bir örnektir. Türkiye de Kıbrıs'la ilgili olarak aşağı yukarı aynı delikanlı tavrı koyuyor: -Efendim, halk oyuna gidiliyor ama Annan Planı AB'nin yasal zeminine oturmadığı için gelecekte çıkacak sorunlar nasıl çözümlenecek? -Bunu henüz düşünmedik.. Böyle bir ilinti kurduğum için bana, 'bunu henüz düşünmedim' misali 'evet orada ciddi bir risk var' dediği için de Abdullah Gül'e yüklenmek boş! Meclis'te Gül'ü yerin dibine batıran CHP sözcüsü Öymen bile bugün faal hariciyeci olsaydı şimdiki takım içinde bulunur, üç aşağı beş yukarı yine aynı sonuca imza atardı. Bu kehanet değil; Atatürk'ten sonra Türkiye'deki bütün kadroların ABD istekleri karşısında 'boynum kıldan ince' demeye yeminli olmalarının ifadesidir. (Netekim MGK'da mesele 'türban' olsaydı kıyametleri koparacak olanlar, Kıbrıs için, ABD de böyle istiyor diye kuzu kuzu 'siyasi irade'nin sorumluluğunu benimsediler. Elbette düzgün olan bu benimseyiş ama neden sadece ABD'nin arzusu söz konusu iken?) Açıktır ki, 'devlet olma niteliği'ni yitirmiş Türkiye için daha iyi imkansızdı. Kıbrıs'ın gelece- ğine kargaşa tohumu ekerek şartlar olgunlaşınca Kuzey Irak'taki gibi bir 'konuşlanma' ile oraya yerleşmeyi kutsal tasarısının gereği sayan 'irade' ABD eliyle bastırmış ve son sözü Annan'a bırakmamızı sağlamıştır. Böylece şu an hem Türkler, hem Rumlar ve hem de AB ciddi bir 'muharebe' kaybetmiş, ABD-İngiltere-İsrail şer üçgeni kazanmıştır ama harp devam edecektir. Hadisenin tarifi budur. Tabii Türk tarafının 'evet', Rum tarafının 'hayır' demesi Ankara için 'düyek' atıp 'dü- şeş' oynamak olacaktır. Üstelik bu -Denktaş'ın tutumu Rum tarafını 'evet'e doğru dönüştürmezse- az ihtimal de değildir. Başbakan Erdo- ğan'ın şimdiye kadar daima yaver giden destansı talihi burada da devreye girip Türkiye için nihai anlamda 'hayırlı' bir sonuç getirebilir.
|