Kıbrıs üstüne öz ve kök
Genelkurmay Başkanı Özkök'ün açıklaması 1960 ihtilalinden bu yana karşılaştığımız askeri beyanlar içinde demokrasi terbiyesi açısından en olgun beyandır. Kimse istisna edilmeden Ordu'ya yönelik bütün eleştirilere cevap verilmeye çalışılmış.. Kamuoyunda 'şuyu' kazanmış dedikodular bile duymazdan gelinmemiş.. Ayrıca Özkök baştan beri fark edilen askeri sadelik, vakar ve tevazuu dengeleyici kişiliği ile bir kere daha pek çok selefinden ileri bir saygınlığı hak ettiğini belgelemiş bulunuyor. İmdi: Bu cümlelerden sonra 'amma' diye başlayan eleştiri faslına girmek kaçınılmaz değilse de adettendir. Lakin o 'amma' faslına daha var. Önce, Türkiye'ye özgü bazı doğa kanunlarını algılayabilmek gerekiyor. -Özkök'ün de vurguladığı gibi Türkiye için ordu başka bütün ülkelerden daha önemli bir kurumdur! (Çünkü Anadolu hala dünyanın başkentidir! Bu gerçeği yeni 'cihan hakimi'nin ötelerdeki kıtada oturması bile değiştirmemiştir, değiştirmeyecektir!) -Bin sene de geçse Türk Ordusu bir Avrupa ordusu gibi olmayacaktır! (Eğer olursa zaten Türkiye'de şimdiki gibi laftan ibaret haliyle dahi bağımsızlıktan eser kalmayacak, ayrıca bugünkü harita korunamayacaktır.) -Batılılar uydulaşmayan bir Türkiye'yi asla içlerine sindiremeyecek, dolayısıyla Türkler yönetici, aydın ve halk olarak bütünüyle mankurtlaşana kadar arkadan vurmaya, içeriden karıştırmaya devam edeceklerdir. (Sayın Erdoğan'ın çok iyi bildiği üzere Kur'an-ı Kerim 'Yahudiler ve Hıristiyanlar, onların milletlerine uydu haline gelmedikçe senden razı olmayacaklardır' der..) Bunlar Türkiye için doğa yasalarından daha kesin yargılardır. Çıkış yolunu bulmak ve adam olmak önce bu doğa kanunlarını algılamak şarttır. Beyazı, kırmızısı, yeşili ve siyahıyla bütün Türkler hiç değilse bu doğa yasalarını benimseyene kadar da Anadolu coğrafyası beladan kurtulamayacaktır. Nihayet 'amma' faslına gelebildik: Sayın Özkök bu coğrafyanın ordusu için gerekli ilkeleri vurguladı. Daha açık bir deyişle Özkök Anadolu'ya özgü doğa yasalarından Türk Silahlı Kuvvetleri'nin payına düşeni, 'askeri zarafet' çerçevesinde dile getirdi. Bu çerçeveyi 'güçlü ve siyaset üstü bir ordu' diye özetlemek mümkün. Lakin bu 'özel doğa yasaları'nı hakkıyla algılamak, gereğini yerine getirmeyi teminat altına almıyor. Nitekim yalanlanmayan Celal Doğan beyanı ortada: -Derviş, Ordu'nun en üst makamından gelen istek üzerine CHP'ye girdi. Bu böyle iken Ordu'yu siyasetin dışında tuttuğunuza değil, tutmaya çalıştığınıza dair bir güven verebilir misiniz? Onun ve benzeri tatsızlıkların hepsine bir sünger çekelim.. Özkök'ün 'Ordu halkımızın inançlarına ve dinini yaşamasına saygılıdır' sözünü İslami kesimin de ileriye dönük bir teminat olarak benimsemesini bekleyelim. Rahat uyuyabilecek miyiz? Türkiye'yi hedef alan tezgahlar içinde doğrudan Ordu'nun yapısına yönelik tuzakların olmadığından veya olmayacağından emin miyiz? Ne kadar emin olabileceğimiz hakkında Kıbrıs'la ilgili çözülüş bir fikir veriyor: Türkiye'den hiçbir yetkili ağız, Kıbrıs'ın Ortadoğu için yeni bir savaş alanı olarak özellikle tasarlandığını dile getiremiyor. Neden kimse 'Buraya barış getirmek isteyenler, Irak'a özgürlük getirenlerdir' diyemiyor? ABD baskısı ve ikbal beklentisi secde ettiriyor da ondan! Oysa hepsi biliyor.. Bir tek Denktaş ima yoluyla asıl fesadı söylüyor. Diğer bütün birimler ve kurumlar oyunda-oynaşta: -KKTC Türkiye'ye AB yolunda fiili bir engel olmasın.. Oysa AB'de küresel egemenlerin denetiminde olmayan güçleri asıl şimdi Kıbrıs için bize köpürüyorlar: -Türkiye 'yalnızca AB'ye ait Kıbrıs' sürecini Annan'la ortaklaşa bozdu. Düne kadar Denktaş ile aynı çizgide olan Ordu Özkök'ün açıklamaları ile ortadan daha Annan'cı bir yere çekti. Bu tamı tamına Tayyip Erdoğan-Mehmet Ali Talat çizgisi değil ama durduğu yer Denktaş'tan çok oraya yakın. Çünkü Denktaş gidişi serapa felaket olarak görürken, Özkök onun yarısı kadar bile kaygılı değil. Ne oldu da Denktaş ile Ordu neredeyse kutup hale geldiler? Hangi taraf yerinde saydı, hangi taraf yerinden kaydı? Bunlar, tamamen Türkiye içi özgür hesaplarla mı, yoksa hariçten rüzgarlarla mı gerçekleşti? Böyle zorlu bir coğrafyada sadece güçlü bir orduya değil, mahremleri olan ve derinlemesine milli irade ile yönetilen bir devlete sahip bulunup bulunmadığımızı ancak bu sorunun hakiki cevabından öğrenebiliriz.
|