|
|
|
|
|
Çok mutluyum benim insan yanımı seviyorlar
|
|
Sabancı Amerika'da hastanedeyken aldığı bir mektuptan çok etkilendiğini anlatmıştı. "Para pul geçici benim insan yanımı seviyorlar" derken gülümsüyordu..
15Kasım sabahının erken saatlerinde Emirgan'daki Atlıköşk'teydim. Sakıp Sabancı Amerika'dan yeni dönmüştü. 1986 yılında yanan Adile Sultan Sarayı'nın yeniden yaratılması için Kandilli Kız Kültür ve Eğitim Vakfı Başkanı Türkan Saylan ile yapılan bir toplantının ortasındaydım. Sakıp Bey çok keyifliydi. Daha ne ne de ben aynı saatlerde sinagogta gerçekleşen patlamayı duymuştuk. Bir süre sonra cep telefonuma gelen mesajı fark ettim. "Şişhane'de patlama olmuş, bomba galiba. Bir tane de Şişli'de olmuş." Sakıp Bey'in bir anda yüzü değişti. Hemen herkes sessizleşmişti. Söylenecek pek bir şey yoktu aslında. Güzel şeyler konuşuyorduk oysa... Bir süre sonra Sabancı'nın sesini işittim. "Yazık, memleketime yazık. Niye hep bizim başımıza geliyor bunlar?" Toplantının sonunda Sabancı paltosunu giydi taa dışarı kadar çıkıp konuklarını tek tek geçirdi. Müthiş bir centilmen ve evsahibiydi... Sonra karşıma geçti oturdu. "Hadi bakalım" dedi "Sor bakalım sorularını. Amerika'dan döndüğümden beri Türkiye hakkında röportaj yapmadım." O gün hemen herşeyden konuştuk. Ama benim asıl merak ettiğim, ortalıkta dolaşan "Sabancı ölümcül hasta" dedikodusunun doğru olup olmadığıydı. Ne acımasız bir dedikodu değil mi? Röportaj bittikten sonra Sakıp Bey ile vedalaştık. Bana öğütler verdi, tembihlerde bulundu, elimi sıkıca tuttu ve dedi ki "Gencecik gazeteciler görmek ne güzel. Gelecek sizin elinizde."
KÜÇÜK DEV ADAM Biraz uzaklaşınca geri dönüp baktım, el sallıyordu. Müthiş duygulandım, ben de el salladım. Yürürken düşünüyordum "Sakıp Bey gerçekten de ya söylendiği gibi hasta değil ya da hastalığının ciddiyetini bilmiyor." Ne fark eder ki? Türkiye'ye yaptığı hizmetlerle her kesimden insanın sevgisini ve saygısını kazanmış bu küçük dev adam mutluydu. O kadar mutluydu ki gözleri ışıldıyordu. Yeni projelerden, hayattan ve Türkiye'nin gelmesi gereken noktadan bahsediyordu. "Amerika'da hastanedeyken memleketimi özledim" derken gözleri doluyordu. Sadece iki saat beraber olabildiğim Sakıp Sabancı ile o gün yaptığım röportajın bazı bölümleri bugün tekrar bu sayfada. Yaklaşık 4 ay önce söyledikleri hala geçerliliğini sürdürüyor. Türkiye gerçekten de büyük bir değerini kaybetti, Sakıp Ağa'sını kaybetti. *Bir ara herkesin yüreğini ağzına getirdiniz. Ciddi bir rahatsızlığınız olduğu söylendi... Bak bakalım bana nasıl gözüküyorum? İyi bak ama... *İyi gözüküyorsunuz. İşte senin de gördüğün gibiyim. Bomba gibiyim. *Rahatsızlığınız neydi peki ve tedavinin ne aşamasındasınız? Böbrek ile ilgili bir sorunum vardı. Koruyucu tedavinin bir kısmını yaptım, az bir parçası kaldı. Bir daha Amerika'ya gidip geleceğim. Terhis olacağız inşallah. *Amerika günleriniz nasıl geçti? Tam elli altı gün kaldım oralarda. İçimden "Allahım bir gün evvel geleyim, THY'ye bineyim de memleketime uçayım" diye düşündüm durdum. Camimi, horozlarımı, tavukları, ördekleri özlemişim. Horozlarla uyanmak ne güzel bir şeydir bilir misin? Ben ister evde durayım ister yalıda yanımda cami vardır, bahçede horozlar. *Tedaviniz için müzik terapisi gördüğünüz yazıldı. Doğru mu? Evet. Kulağıma kulaklıkları koyup kocaman mikrofonu gövdemde dolandırdılar. Gayet relaks müzik oldu. Ben oraya Mevleviler'in müziklerini getirdim. Amerikalılar da hayran oldular tabii. Doktorum benim hastalıkta iyileşmek için bu müziğin etkili olduğunu söyledi. *Hasta yatağınızdayken unutamadığınız bir an var mı? Herkes bana mektup yazdı. 1075 tane faks geldi. Tanımadığım bir bakkal bana mektup yazmış diyor ki "Ben bakkalım, senin ne alıp ne sattığın beni ilgilendirmez, ben senin insan yanını seviyorum." Para pul geçici. İnsan yanımı seviyorlar. Çok mutluyum. Düşünsene, halkım bunu görmüş. Çok duygulandığım anlar oldu, ağladım ağladım. Ama bu mektuplar bana hep moral verdi.
KIBRIS: Kıbrıs için beraber düşünmeliyiz kardeşim. Kaç senedir bu problem için kaynak harcıyoruz? Tabii bunun bilançosunu yapmak bakan ve bürokratlara düşer. Bir taraftan da askeri cenah var, onların duygu ve düşünceleri de var. Ben işin ekonomik tarafını bilirim. Ama, eskiden olduğu gibi burnunuzun dibine efendim bur Yunan ordusu gelip yerleşirse bizi oradan vurur diyenlere bir çift sözüm var. Ha burada, burnumun dibinde ha uzakta. Adam Washington'dan Irak'ı vuruyor. Teknoloji o kadar ilerledi ki. Burnumuzun dibine gelseler ne olur ki? Kan akıyor kolumuzdan, kan akıyor öteki kolumuzdan. Kaynak gidiyor, yıllar gidiyor. Artık Kıbrıs'ta yaşayan mutlu insanlar da yok. "Keşke Türkler gelmeseydi, İngilizler'in dönemi daha iyiydi" diyorlar. Kıbrıs'ı da kendimize benzettik. Türkiye'de yaptığımız komediyi, siyasal kargaşayı oraya da taşıdık. Bakınız milli gelire buranın aynısıdır. Aynı adanın iki tarafındaki geçim durumu belli. Bunun sorumlusu benim Ahmet'im Mehmet'im, Van'daki Meral'im değil ki... Onlardan suç olmaz yahu, onların hakkı yendi.
TÜRKİYE: Biliyorsunuz, işadamıyım ve ekonomiyle yakından ilgiliyim. Ekonomide lakırdı etmek başka, vaat etmek başka. Baktığınız zaman bir iyileşme var. Borsaya ve faize baktığınız zaman görüyorsunuz zaten. Yıllardan beri inim inim inlemişiz. Bu yüksek faiz herşeyin önüne geçmiş. Enflasyon yandım aman. Enflasyon bu ülkede en çok dar gelirlileri yakalıyor. Şimdiye kadar ekonomi ve enflasyon için siyasetçiler neler söyledi neler. İşte Enflasyonu şu dereceye getirmezsem, bakanlığımı bırakırım" gibi laflar ettiler. Hepsi laf. Şu anda ise elle tutulur bir vakayla karşı karşıyayız. Pırıl pırıl, dünya ülkeleriyle rekabet edilecek bir üretim istiyorum ülkem için. Çok umutluyum çok. İyi olacak biliyorum.
|
|
|
|
|
|
|
|
|