| |
|
|
Yangınlı bir doğum günü nöbeti!..
Yalnızken ne kadar da kalabalık oluyor insan. Hele özel günlerde, özel anlarda, kendini kendiyle baş başa bıraktığında hele... Deniz kabuğunu kulağına tutunca duyduğun uğultuya benzer bir labarbayla çağıldıyor kafanın içi. Hem bir sürü kendinden, hem herkesten bir parça lakırdı yumağı yankıyıp duruyor beyninde.
Sınanmış dostluklar Örneği kendimden versem densizlik etmiş olmam umarım... Dün özel bir gündü benim için. Doğum günümdü çünkü. Diğer doğum günlerim arasında da bir özelliği, 50. yaş günüm olmasıydı. Perşembenin, cumaya, yani 26 Mart'a devir teslim yaptığı an, yarım asırlık bir ömre ulaştım. Ve o dakika; yani akrep tam da yelkovanı severken, seçilmiş yalnızlığımı, otomobilimin içinde, telsizimin sesi, küçük kameramla, fotoğraf makinemin sınanmış dostluğuyla paylaşmadaydım.
İyi haber ne?.. "İnsanın sevdiği bir işi yapıyor olması, yaşamının en keyif verici maddesi gibi hissedip damarına, yüreğine, içinin ta derinliklerine çekmesi, dolu dolu yaşaması nasıl da büyük bir şans deyip" şükrettim. Şimdi alacağım en güzel armağan çok "baba bir haber" çıkmasıdır diye düşünürken, bencillik ettiğimi fark edip, kovdum o düşünceyi zihnimden. Çünkü biz gibi meslek deformelerinin 'baba işten, iyi işten' anladığı hüzün desibeli yüksek işler. Yani "iyi haber kötü haberdir" realitesi.
Karamsar gelişler Yav Süleymaniye Doğumevi'ne mi gitsem yoksa? 50 yıl önceki halim gibi, ana karnından dünyaya düşen bir bebenin ilk anlarını mı fotoğraflasam? Ya da köprü üstünde, çaparisini balıkla dolu hallerde çeken birine mi flaş patlatsam. Peeh!.. Ne değişir ki? Benim şu hasta muhayyilem; "Balıklar ölüyor- adamlar gülüyor" gibi zorlama bir detaya da açılır sonunda. Ya da zihnim; "Hoş geldin bebek" şiirinin devamını bulup çıkarır. Hani şu finaline doğru "Kuş palazı, boğmaca, yürek, enfarktüs" deyip, bebeği ilk anlarında karamsarlığa şavullayan devamına.
Yangın vaar!.. Haliç kıyılarında turlayıp, tuhaf renklerin raks edişini de izledim, Sultanahmet Camii'nin gece görkemini de. Küçükpazar labirentlerinde bekâr evi pencerelerinden sızan cılız ışıklardan da hayal biriktirdim, afiş ziyanlığıyla yüklü bin bir İstanbul duvarından da. İşte tam o sırada patladı "Yangın var!.." diye yırtınan telsiz anonsu. Haliç Tersanesi'nin ana kapı karşısında, gecekonduyken, Devlet Tiyatrosu fasatları tadında uyduruk villalara dönüşmüş evlerle dolu mahalledeydi yangın. Şişhane'den, Kasımpaşa'ya inerken, sağdaki ilk sokakta, Huzur Sokağı'ndaydı. Gittim, gördüm ki; huzur muzur hak getire Huzur Sokak'ta.
Linç halleri!.. Ve şaşırtıcı bir aykırılık olarak, çırıl çırıl yanan evin altında bir de büyük çıngar var. Ahali don paça yataktan fırlamış. Lakin; sıra sıra ahşap evlere sirayet etmesi kuvvetle muhtemel olan yangından mal kaçırmak yerine, bir genç adama toplu dayak faslındalar. Tam; "gelen vurduuu, giden vurdu" durumları yani. Sadece gençler, orta yaşlı mahalle adamları değil, çocuklar, genç kızlar, ağzı beter bozuk teyzeler de araya aldıkları çelimsiz genci pataklama yarışında. Neyse ki polisler ve itfaiyeciler duruma el koyup, linçten kurtarıyorlar delikanlıyı.
"Kül olacaktık" Sokağın ağabeylerinden biri az sonra "malumat" veriyor dayak olayıyla ilgili: "Tinercidir bu. Burada doğdu büyüdü, sonra da tinerci oldu, sokağa attı kendini. Şu alev alev yanan ev işte onların evi. Sadece anneannesi oturuyor burada artıkın. O kadın da eve almıyor bu haytayı tabii ki. Bu hıyar da kızmış, gelmiş yakmış evi. Ulan yakacaksan bari sırf kendi evini yak. Bize ne sıçrattırırsın dürzü? Etfaiye yetişmese mahalle külliyen kül olacaktı. Temiz bir sopa çektik Savaş Abi. Elimize sağlık!.."
Vukuat-ı adiye Oralarda biraz daha oyalanıp, fotoğraflar çekip, tekrar geçtim direksiyon başına. İş, "büyük iş" değildi şükür ki. Ucuz atlatılmış bir vukuat-ı adiyeydi olup biten. Sonra yine tekil başıma sürdüm arabayı İstanbul sokaklarına. Kulağımda hâlâ o aslı yok kalabalıkların düşsel uğultusu. "Esenler E-5 üzeri sıkışmalı kaza var!.." anonsuna kadar, hep o uğultuyu dinledim. Haa bir de, nasılsa aklıma takılan o şiirin şarkı halini mırıldandım sabaha kadar: Hoş geldin bebek!..
|