| |
Ve perde inerken...
Yarın muhtarından belediye başkanına, ihtiyar heyetinden il genel meclisi üyelerine kadar, 93 bin 353 yerel yöneticiyi seçmek için oy vereceğiz. Huzurlu bir propaganda dönemi geçirdik. Bu dönemde Gaziantep'ten İzmir'e kadar geniş bir bölgeyi gezdim. İzlenimlerimi, gözlemlerimi, sonuca ilişkin tahminlerimi aktardım. Ancak bazen çok güldüğüm, bazen gözyaşlarımı tutamadığım olaylarla da karşılaştım. Fransızlar'ın deyimiyle "hayatın küçük şeyleri..." İyi ama yaşama da anlam veren bu küçük şeyler, kayayı delen su damlasından farksız o ayrıntılar değil mi? İşte belleğime kazılan ikisi.
Kuyucak'taki konvoy Denizli'ye doğru ilerliyoruz. Kuyucak ilçesi çıkışında upuzun bir konvoy. "AK Parti buranın da tozunu attırıyor" diyorum şoföre. O da "Öyle abi" diye baş sallıyor. Yaklaşıyoruz. Ben diyeyim 500, siz deyin 800 araç. O da ne? Flamalarda mavi gökte kanat çırpan ak güvercinler. Arabaların camlarında Bülent Ecevit'in en yenisi 25 yıl öncesi çekilmiş o ünlü kasketli fotoğrafları. Hoparlörlerden de ovayı aşarak Babadağ'ın karlı zirvelerine çarpıp geri gelen, bir zamanlar umut, şimdi ise hüzün kaynağı şarkı yükseliyor: "Gözün aydın Türkiye, ak güvercin geliyor. Yükseldikçe DSP, halkın yüzü gülüyor." Durduk. Birkaçı arabalarından indi. "Hayrola" dedim. "Karaoğlan geliyor" dediler, "Aydın ve Denizli'de konuşacak..." - İyi ama Ecevit indi yüzde 1-2'lere.. - Biliyoruz, o 1-2'ler de biziz zaten. - O zaman bu çırpınma, bu konvoy neden? - Çünkü Ecevit'in veda ziyareti bu. Bir daha görüşemeyeceğimizi o da biliyor, biz de... Ve şarkı tekrar başlıyor: "Gözün aydın Türkiye..." DSP'nin isimsiz neferlerinin, Ecevit tarikatının son müritlerinin gözlerinden de gizlemeye çalıştıkları yaşlar süzülüyor. Çünkü onların da söylediği gibi, ak güvercin dönmemek üzere ufuk çizgisine kanat çırpıyor. "Birazdan son seyirciler de ayrılır salondan. Son ışıklar da söner. Temizlikçi kadın kahkahalarımızı, hıçkırıklarımızı, umutlarımızı, acılarımızı, alkışlarımızı süpürür. Perde!" (Yıllar önce Genco Erkal'ın okuduğu 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü bildirisi. Rastlantıya bakın; tam da bugün...)
Ankara'daki Antalya Yine aynı yollardayız. Ama bu kez ters yönde. Denizli'den İzmir'e dönüyoruz. Aydın'a bir taş atımı uzaklıktaki Umurlu'da mola veriyoruz. Bir adayın seçim minibüsünden bir slogan yükseliyor: "Ankara'ya iş takibine gidiyorum deyip de Antalya'da tatile giden başkan istemiyoruz." Kahvedekilere soruyorum: "Kimi kastediyor?" Gülüyorlar: "Başkan'ı." - Kim o marifetli başkan? - ANAP'tan seçildi. 3 Kasım 2002 faciasından sonra DYP'ye geçti. Orada da ekmek olmadığını görünce AK Parti'ye atlayıverdi. Şimdi oradan yine başkan adayı. - Antalya hikâyesi ne? - Yaz geldi mi, bizimki "Ankara'da önemli bir işi halletmeye gidiyorum" deyip kaybolur. Birkaç gün sonra gelir, amanın nasıl yanmış... "Başkan" deriz, "Ankara'da insanı bu kadar karartacak güneş varsa, Ankaralılar niye bizim Kuşadası'na geliyorlar?" Anlatacak öykü çok. İnşallah seçim sonrası. Baykal'ın dediği gibi, siyaset asıl seçim sonrası başlayacağına göre, epey de fırsat bulacağız...
|