Neden sinirlisiniz?
İnsan soluk alamayınca öldüğüne göre, nefes bir yaşam enerjisidir. Hayatı "yaşam enerjisi" odağından değerlendiren Uzakdoğu kültürü Türkiye'de de yaygınlaşıyor. Nefes almayı düzenleyemeyenin yaşamı da düzenleyemeyeceği anlayışı, günlük konuşmalarda daha çok yer buluyor.
*** *
Bize "derin nefes al" dediklerinde, ciğerlerimizi karnımıza kadar hava ile doldurmamız istenir... Ama biz bunu bir yaşam rutini haline getirmeyiz... Halbuki, uzmanlar göğsünden nefes alanların "sinirli" olduğunu saptamış karından nefes alanlar ise sakin kalıyorlarmış. Doğru nefes alıp veren, bünyesinin ritmini yakalar, doğanın dinginliğini bedeninde duyarken, bunu yapmayan bunun eksikliğini gerginleşerek ödüyor...
*** *
Batı medeniyeti ileri bir noktaya gelince, yaşam kalitesini artırmak için aranmaya başladı. Uzakdoğu kültürü bu arada keşfedildi. İnsanın doğa ile uyumunu ön plana alan böyle bir kültür, refahı yakalayan ama bireysel huzuru bulamayan gelişmiş toplumların ilgisini çekti... Uzakdoğu, doğa ile uyum adına yaşamı rölantiye alıp, doğa ile egemenlik savaşına girmeyince, doğal bir dinginlik sağladı. Ama doğa üzerinde egemen olamadı. Doğanın hırçınlıklarına, coşup kabarmasına anlayışla baktı, kendi kayıplarını uzun yol arkadaşlığının bir cilvesi kabul etti.
*** *
Batı ise doğa ile savaşmanın getirdiği gerginliği taşıyıp durdu... Geçmişi düşünmeyen, geleceği düşünmeyen, anı yaşayan bir kültür, stresi de bilmez... Çünkü stres genellikle geçmişi ve geleceği yargılamaktan kaynaklanır... Karından nefes alarak, bedeninin iç hareketini mükemmel kılan bir yaşam enerjisinin de amacı, anı iyice sindirerek yudumlamak... Geçmişe ve geleceğe yönelik kaygılar ile selamlaşmamak... Dinginliği asıl almak... Sosyal yaşamın yükünün değil, kendinin "farkındalığının" asıl olduğu sade bir anlayış... Doğa ahengi esas olunca stres de kalmıyor. Toplumsal kaos ise insanın mükemmel metabolizmasını yaralıyor. Günlük yaşam insanın beline beline vurdukça bünyenin işleyişi de aksıyor... Yaşam enerjisi olan soluğu tam kullanamayanlar kamburlaşıyor... Omuzlar düşüyor... Nefesi karından almayı becerenlerin dik yürüyüşünün nedeni de metabolizmalarını mükemmele yakın işletmelerine bağlanıyor.
*** *
Oksijeni bol bir yaşam... Öyle bir yaşam daha ziyade doğa ile iç içe olan yerlerde var. Ancak şehrin göbeğinde de yaşam enerjisini daha fazla depo ederek kendi ekseninde yaşamaya çalışmak, en azından buna gayret göstermek alımlı bir fikir... Üstelik, bunu ilke edinenler, kendi ritimlerini de yakalıyor. Kendi metabolizmasının mükemmel işleyiş temposu neyse, yaşam temposu da o oluyor...
*** *
Yaşam enerjisi sayılan soluğu rehber alan bu kültürün felsefesi tutarlı, uygulaması cazip... Ama bunu günlük yaşam içinde nasıl gerçekleştireceğiz? Nihayetinde Budist tapınaklarında keşiş değiliz... Tayland kıyılarında üst üste binlerce kayıkta bir tek balık ile yaşam geçirmeye yatkın bir anlayışımız da yok... Stressiz yaşama nasıl ulaşacağız?
*** *
Kendi ritminde doğa ahengini yakalamak fikri beni gerçekten çekiyor... Ama nasıl... Derin derin nefes alarak, vücut ritmini düzenleyerek, Uzak Doğu felsefesini özümseyerek mi? Doğaya uyumu insan bozdu, şimdi bu küskünlüğü gidermeye çalışan da gene insan... İktidar mücadelesinden vazgeçmedikçe böyle bir dostluk başarılabilir mi? Aldırmayın, karından nefes alın, yeter...
|