|
|
|
|
|
Aşure nasıl pişirilir?
|
|
Eskiden Muharrem ayı geldiğinde, evlerde aşure yapılır ve komşular birbirlerine aşure dağıtırdı. Büyük şehirlerde artık bu adet yok ama iyi bir aşureye bence kimse "hayır" diyemez.
*** Anadolu'nun en şık tatlısı: Aşure
Eskiden baharın habercisi, barış ve kardeşliğin arabulucusu sayılan bu güzel yiyeceği artık büyük şehirlerde kimse birbirine ikram etmiyor
Her şeyde bir hayır var." Bu bizim folklorumuzun derin bir formulüdür. Kimbilir kaç kültür ve kaç asırda, damlaya damlaya birikti, elimize kaldı... Peki ama her şeyde bir hayır olabilir mi? Öyle haller vardır ki... İnsanın nutkunun tutulduğu. Masum insanlara kıyılan anlar... İnsanın şayet varsa bile, bu hayır olmaz olsun diyeceği anlar... Evet ama, bu bizim kişisel ölçeğimiz. Evrenin, insanlığın kültür tarihi açısından farklı olamaz mı? Ya cana kıyarak dibe vuranlar hiç hesaplarında olmayan bir barışa, uzlaşmaya yol açıyorlarsa? Biliyor musunuz, nevruz ve aşure insana bunları da düşündürüyor. Baharın gelişi, Anadolu'da da asırlardır kutlanıyor. Aşure bu kutlamaların belki de en rafine, en çok katmanlı olan rengidir. Bir kez dert yanmıştım. Çocukluğumdan bu yana artık bana aşure pişiren kalmadı. Hele o imrenerek hatırladığımız aşure trafiği. Her mutfağın kendine has bir yorum ve terkible hazırladığı "aşure'ler. Evden eve dolaşırlardı. Biz çocuklar kimin nasıl yaptığını elbette bilir ve müridi olduğumuz "aşure aşçısının" ismini soruştururduk: "Şuradan da geldi mi?"Artık bu yok. Büyük şehirlerde bitti. Kimse kimseye aşure yollamıyor. Sosyologlara soralım. Büyük şehrin hoyratlığı güzelim aşuremizi nasıl yedi bitirdi? Beri gelip anlatsınlar bize... Her sene baharın başında televizyonlar şehrin bir yerindeki kutlamalar verir ya, kendilerini zincirle döven, hırpalayan insanlar, falan. Olan biteni dünyanın ücra bir köşesindeki tuhaflıklar gibi seyretmez miyiz? Ne olup bittiğinden haberdar dahi olmaya ilgi duymaksızın. Oysa bu olup biten komşumuzdadır. İşte Metin And, Ritüelden Drama/KerbelMuharrem- Ta'ziye adlı kitabında bunları anlatıyor. Türkiye'nin en çalışkan kültür tarihçilerinden And bugün "Anadolu Köylüsü'nün" oynadığı oyunların çok eskiden aynı bölgelerdeki "toplumların dünyalarının" bir kalıntısı olduğunu örneklerle anlatmaya çalışıyor: "Ay yılına göre Muharrem ilk aydır. Aşure ise bu ayın onuncu günüdür. Her din kendisinden önceki dinlerin doğurduğu dramları, kendi yorumu ve simgeselliği içinde oluşturur ve sürdürür." İslam'da Muharrem ve aşurenin, Anadoludaki Bektaşi ve Aleviler tarafından nasıl kutlandığına gelince, geçenlerde gözüme çarpan bir gazete haberini size nakletmeliyim. Kerbela Yası'nın yıldönümünde aşure çadırında, "barış ve kardeşlik için" aşure ikram olunmuş. Zaten aşure oldum olası baharı haberlemez miydi, umalım da bu bundan böyle hep "barışın baharı" olsun...
|
|
|
|
|
|
|
|
|