|
|
80 kuşağının çocukları...
"Hey 80 kuşağı! Gelecek hayallerini 'herkesin beş dakikalığına meşhur edildiği', sahte şöhretlerin ortada kol gezdiği, sanatçı olabilmenin şöhret olmakla eş anlama getirildiği yerlerde arayacak kadar mı kaybettin? Siyaset Meydanları yerine Chat Meydanları mı sardı ruhunu?" dediler bize. Diyeceğim şudur ki insanların hikayeleri de ülkelerininkine benzer. Ne büyük ihtilaller düştü bizim payımıza, ne toplumsal buhranlar, ne de bir diğerinin durumunu iyileştirebilmek için kendi hayatını hiçe saymalar... Biz 80 kuşağı paylaşmayı küçümseyen, 'herkesin kendi işine baktığı', bencil bir dünyaya doğduk! Pop kültürü yeni yeni palazlanmaya başlamıştı ve arz yuvarlağı hiç olmadığı kadar liberal bir dünyaya dönüyordu. Hepimiz yalnız yaşam platoları kurduk, aramıza duvarlar ördük, sinemalar yerine home videolar kurduk, aşkları dilsiz telefonlarda, ruhsuz e-postalarda ilan ettik velhasıl özgürleşeceğiz diye yalnızlaştık... Dost muhabbetlerinde kurtarılırken boğulmuş memleketin meselelerinden bahsedenlere bir garip baktık, devlet meselelerinden büyüklerimizin öğütleriyle uzak durduk, ifade tarzımız şu ünlü tabu oyununa döndü, hani bazı kelimeleri kullanmadan bir şeyleri anlatmaya çalışan şu meşhur oyun... Bize şanslı diyorlar... Biz şanssız bir çağ idik... Çünkü topluca düşünme yetimizi, yalnızlaşarak kaybettik. Düşüp de bir yerlerimiz kırılmadı kırlarda adam vurmaca oynarken, hep sakin balkon çocukları olduk. Bizden önce gelenler savaşmıştı da ne olmuştu? İnsanlar ne yaşarsa tek tek, ülkeleri de onu yaşar. Kopan köprülerin halatları gibi, temeli bozuk apartmanlar gibi koptu, çöktü toplumsal ilişkilerimiz ve tek suçlusu biz olduk TV'lerdeki kültür erozyonunun. Herkes tek tek, ayrı ayrı kendi hayatının erozyonunu yaşarken, gelecek kaygısı beni ve ben gibileri sarmışken biz 80 kuşağı garabet bir çağ olduk çıktık! Böyleyken kimin haklı olduğunun ne önemi var? Demagojiler dururken, çok roman da okumadık ki gerçek olacağına inanalım aşkların... 'O romandaki hayali belki gerçek yapmaya' uğraşanlarımız varsa da hala.. Siyaset meclislerinde parmak kaldırıp söz alacak olduk 'döncem ben sana' denildi. Hiç dönülmedi oysa.. Velhasıl hayatlarımız, geleceğimiz ve iş güç bulma umudumuz, şu kalplerin altını kazıyarak ikramiyeyi bulduğumuz "kazı kazan" oyununa dönüştü. Kalbimizi kazıdık, altından tüm sırrı dökülmüş bir gelecek çıktı. Tüm sırrını kaybetmişti işte hayat ve aşk.. Ya kazanacaktınız ya da kaybedecek... Tıpkı o malum yarışmada olduğu gibi... ÖZGE ZENGİN (Öğrenci) - ANKARA
|