|
|
|
|
|
|
Çıkarmanın Ardından
Gazetelere yansıyanlara bakıldığında Başbakan Erdoğan'ın bugünkü bayram namazını büyük bir iç huzuruyla kılacağı anlaşılıyor. Washington'a yapılan ziyarete Amerikan tarafınca verilen önem Türkiye'nin gelecekte oynayacağı önemli siyasi rollerin bir göstergesi sayılabilir.
The Economist dergisi de askerlere karşı sivillerin hakimiyetini kurmaya başladığını düşündüğü Erdoğan'ın desteklenmesi gerektiğini bu haftaki yorumunda savunuyor.
Dergiye göre "Irak'a karşı koalisyona katılmayı reddetmiş Müslüman bir ülkenin açıkça İslamcı bir liderinin Beyaz Saray'a davet edilmesi sembolik bir olay." İslamcı köklerine rağmen AKP'nin laik demokrasiye ve serbest piyasalara inanan liberal politikalar izlemesi dergi açısından çok önemli bir örnek oluşturuyor.
Kıbrıs konusunu da çözdüğü takdirde bu hükümetin yönetimindeki bir Türkiye'ye AB'nin müzakere tarihi vermemesinin ne anlama geleceğini dergi şu sözlerle vurguluyor: "Türkiye zaten potansiyel aday (herhalde üye demek istiyorlar) ilan edildi. Bunu değiştirmeye kalkmak diğer Müslüman ülkelerdeki Batı yanlısı, demokrasi yanlısı güçlere feci bir mesaj verecektir. Tarihi ölçekte bir jeo-stratejik hata yapılacaktır."
*** Pişmiş ata su katımamalı Heyetle birlikte ABD'ye gidenlerin de Türkiye'nin büyük Ortadoğu'da oynayacağı rol hakkında coşkulu yazılar geçtiklerine bakıldığında gerçekten de iyimser ve umutlu olmak için neden var. Üstelik Amerikan yönetimi "bağımsız Kürdistan" istemediğini, Kerkük'teki doğal kaynakların kullanımının merkezi devlete ait olmasını tercih ettiğini de belirtti.
Başkan Bush'un Dışişleri Bakanı'na dönerek "Şu Kıbrıs işiyle bir ilgilen" demesi de gerçekten insanı heyecanlandırabilir. Her ne kadar Powell arabuluculuk önerisine sıcak bakmadıysa da ABD'nin Türkiye'nin Kıbrıs konusundaki gecikmiş açılımını desteklemesi önemli. Herhalde bu hükümetin Rauf Denktaş'ı kendi siyaseti doğrultusunda yönlendireceğine de inanıyorlar. Türkiye'nin siyaset mezarlığı Denktaş'ı kontrol edebileceğine inananlarla dolu olsa da bu iyimserliği paylaşmakta da beis yok.
Bu kadar güzel ve insanın içini açan gelişme yaşanmışken bile kiminin aklına pişmiş aşa su katma kabilinden bazı gözlemler geliyor. Kıbrıs konusunda atılmış adımı BM Genel Sekreteri'nin özel temsilcisini istemiyoruz diye gölgelemek herhalde çok akıllıca değildi.
Amerika'dan sağlanacağı belli olan desteği davul zurnayla, üstelik yönetimin elini zorlamaya da çalışarak, işte "Washington da bizim arkamızda" diye ilan etmek de taktik açıdan parlak bir iş sayılmaz.
AB'yi dışlamak şık değil Biz bu sorunu Amerika ile çözeriz izlenimi vererek AB'yi bu konularda dışlarmış gibi davranmak da en azından şık değil.
Washington çıkarması ve bunun AB ile bağlantısına yönelik akla gelen Yakup Beriş'in hatırlattığı bir ufak mesele daha var. AB üyeliğini hedefleyen ve bir ekonomistin vurguladı özellikleriyle öne çıkmak isteyen bir başbakanın American Enterprise Institute'de yani yeni muhafazakarların ocağından başka bir yerde konuşması belki daha uygun olurdu.
Başbakanı takdim eden kişinin Türkiye'nin AB üyesi olmasının saçmalığına inanan, son kitabında İslam dünyasıyla ilgili pek de iç açıcı sıfatlar kullanmayan Richard Perle olmasında da bir terslik var. AKP kendini öne çıkarmak, meşruiyet halesiyle sarmak adına bazen fazla gösteri düşkünlüğüne kapılıyor. Yaptıklarını yeterince derinlemesine de düşünmüyor gibi... Ya da en azından böylesi bir intiba uyandırıyor.
Sonuçta ziyaret başarılı olmuştur, Türk- Amerikan ilişkileri düzelme yoluna girmiştir. Bush yönetimi inşallah seçimleri kaybettikten sonra da bu ilişkiler ilerleyecektir. Bundan iyi bayram hediyesi de herhalde beklenemezdi.
Hayırlı bayramlar...
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|