Güç kayması
Annan planı ortaya çıktıktan sonra Türkiye'de bu plan temelinde bir çözümüm Türkiye'nin çıkarlarına uygun olduğunu söyleyen pek çok kişi çıktı. Gene bunların hemen tümü, planın temel ilkelerinin Rumlar'ı çok daha fazla rahatsız ettiğini, Türk tarafının olumsuz tavır takınarak Rumlar'ı okkanın altından kurtarmaması gerektiğini de savundu. Bu görüşleri paylaşmayanlar, aksine planın Rumlar'ın işine yaradığını savundu. Ancak Türk tarafının olumsuz ve uyumsuz bir tavır sergileyerek kendisini siyasi süreçlerden tecrit etmesinin mantığını bir türlü açıklayamadılar. Benzer şekilde bu uzlaşmaz taraf görüntüsünün ve gerçeğinin, Türkiye'nin uluslararası alandaki manevra kabiliyetini azalttığını da önlerinde duran tüm verilere rağmen kabullenmediler. Ben Rum olsaydım göbek atarak bu planı imzalardım diyenler, Rumlar ve Yunanlılar sevinçten ne yapacaklarını bilemiyor ama, Türkiye'deki safdilleri uyutmak için sanki plandan hoşnut değilmiş izlenimi veriyorlar iddiasında bulunanlar çıktı.
Yaratıcılık potansiyeli Şimdilerde bu görüşü savunanların da Rumlar'ın uzlaşmacı olmadığının anlaşıldığını söylemeleri memnuniyet verici. Hatta bunu on dört aydır New York'takine benzer bir diplomasi tercihini savunmuş olanlara çatarak söylemelerinde de insanı mutlu eden bir yan var. Sonuçta bu konuda asıl hakemliği gerçekler yaptı ve TV başında fenalık geçirmeyen herkes, Türkiye'nin açılımı karşısında Rum siyasetinin çaresizliğini ve telaşını gördü. New York'ta elde edilen sonuç, Türkiye'nin yapıcı bir diplomasiyle ortaya çıktığında neler elde edebileceğinin göstergelerinden biridir. İzlenen politikanın doğruluğu kadar, gerek ABD gerekse de AB'den açık ya da zımni destek görmesi kendi başına anlamlıdır. Önümüzdeki dönemde uluslararası ilişkilerde önemli rol oynamaya aday bir ülkenin yaratıcı diplomasi potansiyelini göstermesi bakımından da önemlidir. Meseleye kişilerden ve günlük olaylardan bağımsız olarak baktığımızda, Türkiye'nin bu açılımının uluslararası sistem tarafından zorlanan boyutlarıyla iç politikada neden olduğu güç kaymasını da saptamak mümkün oluyor. Atlantikötesi ilişkiler güçlü ülkelerin şimdilik gösterdiği isteksizliğe rağmen yeniden tanımlanma noktasında. Bu ittifakın en önemli örgütü NATO, yeni bir görev ve alan tanımlamasının eşiğinde. İstanbul'daki NATO zirvesinin yeni bir başlangıç olması arzu ediliyor.
Güç dengesi değişti Tüm bu faktörler ortadayken Kıbrıs nedeniyle NATO'nun iki üyesinin çatışma ihtimalini sürdürmek söz konusu olamazdı. New York müzakerelerinin ilk gecesinde Hasan Köni'nin de vurguladığı gibi, artık zamanı gelmiş bir çözüm için tüm sistemik güçler devreye girmişti. Bu noktadan sonra ise işleri bozan taraf olma riskini üstlenmeye kimse cesaret edemez. Ancak teknik konularda Türk tarafının bugüne kadar gerekli çalışmaları yapmamış olmasının yaratacağı ufak sıkıntılar yaşanabilir. Türkiye içindeyse dünyanın yeni konjonktürüne uygun bir siyasetten yana tavır alanlar ön plana çıktı. AKP siyasi riskini üstlendiği bu hamleyle ülkedeki güç dengesini hükümet lehine değiştirdi. AB ve Kıbrıs politikalarına karşı çıkanların sürekli hata yapmaları, kamuoyuna güven vermemeleri, yalan söylediklerinin ortaya çıkması ve herşeyden de önce Türkiye'ye güvenmediklerinin sergilenmesi bu güç kaymasında etkili oldu. Son tahlilde, henüz sonuna gelinmemiş bile olsa Kıbrıs konusundaki gelişmeler Türkiye'deki demokratik arayışlara da bir ivme kazandıracaktır. AKP hayli puan ve kredibilite topladı. CHP ise bu olayda da kapıldığı ufuksuzluk girdabında çırpınmaya devam etti. Bunun bedeli de zaten yerel seçimlerde fatura edilecektir.
|