| |
Dünden bugüne
Seçim turumuzun ikinci durağı insanı yıldırım aşkıyla çarpacak kadar alımlı, ayrılık vakti gelince gözünü arkada bırakacak kadar büyülü kent Mersin. Kıyı boyunca alabildiğine uzanan (7 kilometre) parkı, geniş, oldukça yeşil ve temiz caddeleri, güleryüzlü insanları ile "Ben bildiğin şehirlerden değilim" diyor. Ama dolaştığınız sokaklarda gizli bir hüznün, konuştuğunuz insanlarda bastırılmak istenen bir özlemin ipuçlarını yakalıyorsunuz. Çünkü Mersin, Turgut Uyar'ın ünlü kasidesinde anlattığı, soylu ama zenginliğini yitirmiş, ölümü beklerken geçmişin güzel günleriyle avunan, belleği gidip gelen bir Osmanlı paşasının dul eşi gibi: "Ne zaman gülüm solar, ne zaman deniz, ne zaman akşam / Ne zaman gemilerdi, ne zamandı paşa kocam / Artık başucum dinlendirir bir şamdanın süsünü / Söyle ey Göksu akşamı, Hafız Burhan, ölüm ne zaman / Mevlutlar okunur, dalgalar kalır bir geminin ardından / Öldüm ben Saffet Hanımefendi salihat-ı nisvandan." Çünkü Mersin geçmişini iç çekerek arıyor: "Bir zamanlar burada insanlar sinemaya takım elbiseyle, tuvaletle giderdi. Tiyatrolar dolup taşardı. Biliyor musunuz, Atatürk döneminde Devlet Opera ve Balesi, Puccini'nin Madam Butterfly operasını Ankara'dan sonra Mersin'de sahneledi. Haldun Dormen burada yetişti, Nevit Kodallı, Ümit Yaşar Oğuzcan, Özdemir İnce de... O kültürün, o zevklerin yerini şimdi arabesk aldı..." Anlattıkları yıllarda Mersin halkı alevi Araplar, alevi Kürtler, alevi Türkler, Lövantenler, Giritliler, Nasturiler, Hıristiyanlar, Ermeniler, Museviler ve Avrupalılar'dan oluşuyordu. Hepsi de iyi gelir düzeyine, yüksek yaşam kalitesine sahipti. Müthiş uyumlu bir ortak hava, mutlu bir Mersin yaratmışlardı. O kadar ki, hepsi de aynı mezarlıkta toprağa veriliyor, bu uyumu, huzuru, mutluluğu öbür dünyaya da taşıyorlardı.
Göçle gelen yoksulluk Sonra terör patlak verdi Güneydoğu'da. Yüzbinlerce kişi, bir bölümü zorunlu olarak, bir bölümü de can havliyle yollara döküldüler. Pek çoğunun ilk durağı Mersin oldu. Orada kaldılar ve şöyle bir tablo doğdu: Nüfusun yüzde 60'ının yıllık geliri 300 dolar, yüzde 10'unun 49.800 dolar. Geriye kalan yüzde 30'unun ise yıl boyunca evine hiç ama hiç para girmiyor. İşsizlik resmi rakamlara göre yüzde 16.5, gerçekte yüzde 30'larda. Caddelerde, sokaklarda dolaşanların yarısı şalvarlı. Kentin arka kesimleri Latin Amerika'nın gettoları gibi. Briketten yapılmış, üstü ikinci el paslı sacla örtülmüş, içiçe geçmiş sayısız gecekondu. Mersin geçmişine ağlamasın da ne yapsın? "Oysa Mersin, Türkiye'nin ekonomisi en güçlü illerinden biri" diyor Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Kadri Şaman. Gerçekten öyle. Ticaret deseniz yığınla uluslararası büyüklükte firma var. Sanayi deseniz çimentodan cama, tekstilden rafineriye kadar dev tesisler orada. Nakliyat deseniz, dünya denizlerinde cirit atan taşımacılık şirketleri dizi dizi. Üniversite ayda 6-7 trilyon lira kaynak aktarıyor. Limanı Doğu Akdeniz'in en büyüğü. Serbest bölgenin iş hacmi geçen yıl 2.8 milyar doları buldu. Tüm bunlara rağmen nüfusunun yüzde 90'ı neden yoksulluğun pençesinde? Şaman'ın cevabı: "Çünkü bu kozları değerlendirebilecek ortak akıl çalıştırılamadı. Mülki idare, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütlerinin el ele vereceği büyüme koalisyonu yaratılamadı. Ancak her kesimde bilinçlenme başladı, yerel seçimler sonrası bir hareketlenme başlayacak. Umutluyuz." İçlerinden birinin büyükşehir belediye başkanı olacağı adaylar bu umutları gerçekleştirebilecek mi? Onun cevabını da yarın arayalım...
|