|
|
|
|
|
İstanbullu Rumlar eğlenceyi severlerdi
|
|
1900'lü yılların başında İstanbul'da eğlence hayatı yedi renge bezenmişti. Moda, Yeşilköy ve Samatya'da yarı Türkçe yarı Rumca şarkılar dilden dile dolaşıp durdu. Son dönemin Pera'daki yıldızları da çok parlaktı
İstanbul'un eğlence hayatı, devirden devire katmerlenerek geçen ve bir daha geri gelmeyecek bir "masal" gibi görünür. Şehir cellatları henüz yeşille örtülü topraklara, masmavi dalgalarla gün boyu öpüşen o güzelim sahillere gelmemişti. O zamanlar Moda, Boğaz, Yeşilköy ve Samatya'da oturanlar tabiatla kol kola yaşıyor, sabahları kuş ve martı sesleriyle uyanıyorlardı. İstanbul yedi renge bezenmiş, güllük gülistanlıkken, yarı Türkçe, yarı Rumca şarkılar dilden dile dolaşıyordu. Samatya'da bizim komşu Rum kızları "Her yer karanlık" gazeli ile "Zeytinyağlı yiyemem, basmadan fistan giyemem" şarkısını Rumca okuyorlardı. Efiye'- yi de bizimkiler... Devir değiştikçe eğlencenin değişen yanı sadece şekil olmuyor. Eğlenmeyi telaffuz etmekten tutun da sindirmeye kadar her şey bir çırpıda yok oluyordu. Fakat onlar geçmişten feyz aldıklarından mı, yoksa daha arzuyla direndiklerinden midir bilinmez, İstanbul kadar çabuk eskimeyeceklerdi. Son dönemin Pera yıldızları da işte bu çabuk eskimeyen mirasa konmuşlardı. Bu yüzden, köçekliğin en üst mertebesine erişmişler, Laskari Pehlivan ve oğlu Vasil gibi ustaları aratmamışlardı. Trabzonlu Eleni, Foçalı Sula ve Ermeni asıllı Gülüzar, o müthiş köçeklere kafa tutan çengi ve dansöz karışımı lezzetli "menü"lerdi. Bu dönemde Pera'dan Rum, Ermeni ve Yahudiler kadar olmasa da her milletten insana rastlanır. Maltalı, Dalmaçyalı., Venedikli ve Sırp'tan tutun da Süryanisi'nden Keldanisi'ne, Marunisi'nden Yezidisi'ne kadar binbir çeşit insan İstanbul'u soluklamaktadır. Ama en ses getirenleri Rumlardır. Yazıhaneleri Galata'da, evleri Pera'da olan tüccar takımı da Pera'daki bu "hayhuy"dan şikayetçidirler ama yabancılarla iş yaptıklarından dolayı "has Osmanlı" kadar Pera değişiminden rahatsız olmazlar. "Apakorya" girdiğinde Yenikapı, Samatya, Fener, Yedikule, Bakırköy gibi Rumlar'ın yoğun olduğu semtlerde maskara kıyafetlerine bürünen ve "Maskaromenos" olanlar birden bire çoğalırdı. Gayrimüslimlerin paskalyalarında bu "Apakurya" eğlenceleri ile İstanbul'un çehresi değişir, Müslimler denize haç atmaları ve hamursuzları hayret ama merakla izlerdi. Bu bakışta hiçbir zaman müdahaleci bir tavır olmamış, aksine gayrimüslimler geleneklerini serbestçe korumuşlardı.
SAHNEDEN PERDEYE İstanbullu Türkler ve Rumlar'ın beraberlikleri sahneden beyaz perdeye kadar genişlemiş, sinemada ise kolektif hale gelmiştir. Peyami Safa'- nın "Sözde Kızlar" ile "İstanbul Sokakları" beyazperdeye aksetmişti. Perikles, Gavrilidis, Lilian Griş, bu filmde oynarken, çekimler Kahire'den Atina'ya kadar uzanmıştı. Filmde zaman zaman Rumca konuşmalara yer verilmiş, Cici Berber (1933) filminin Türkçesi Elhamra'da, Rumcası ise Melek Sineması'nda gösterilmişti. Filmde birbirini seven Selim ile Eleni arasındaki büyük aşk anlatılıyordu. Selim'i Ferdi Tayfur, Eleni'yi ise Zozo Dalmas canlandırıyordu. Muhsin Ertuğrul Fena Yol'u (1933) Tehodoridis ile gerçekleştirmişti. Senaryo Mümtaz Osman'ın, roman ise Ksenopulos'undu. Marika Totopili, Kiveli, Giorgios Papas, Gavrilidis bu filmde oynayacak, İstanbul ve Atina'da bir hayli alkış alacaktı. Film aslında bir fırsattan yararlanılarak ortaya çıkarılmıştı. Kiveli Tiyatrosu, o dönemde İstanbul'da temsiller veriyordu. Kiveli ile Kotopuli Yunanistan'ın en tanınmış sanatçılarıydı. İç sahneler İpek Film Stüdyoları'nda, dış sahneler ise Yunan adalarında gerçekleştirilmişti. Film Rumca sözlü şarkılar ihtiva ediyordu. Sotiri Yetrudi büyük bir ses yıldızıydı. Necdet Mahfi Ayral, Alim Şerif Onaran'a verdiği bilgide (1.7.1971) sinemadaki ilk rolünün bu eserde olduğunu ifade etmişti. Ayral daha sonra Kotopuli ve Papas'ın çok defa İstanbul'a geldiğini ve kendileriyle arkadaş olduğunu da sözlerine ekleyecekti. Biz de bir ekleme yapalım. İstanbul sevgi doludur ve ister Türk, ister Rum olsun hiç kimse onun cazibesine dayanamaz.
|
|
|
|
|
|
|
|
|