|
|
|
|
|
Bir objeye tutkuyla bağlanabilirim
|
|
Dara Kırmızıtoprak kaliteli ama mütevazı tasarımlara imza atan başarılı bir mimar. Dara'ya göre zenginlik yaptığı işler ve insanların hakkında iyi bahsetmesi
Bu haftaki konuğum mimar Dara Kırmızıtoprak. İlginç bir söyleşi yaptık... Genç mimarların iş alması gittikçe daha mı zorlaşıyor diye sordum, o da şöyle başladı: "Kariyerinde 40 yaşına kadar sen işin peşinde koşarsın, sonra da iş senin peşinden koşmaya başlar. Çok emek sarf ediyorsun, bir noktaya gelip aranan adam oluyorsun. Şimdi bu sefer iş reddetmek durumundasın. Bu çok bireysel bir hareket ama doğrusu o. 'Hayır' demek de o kadar zor ki, çünkü çok tahrik edici işler...
* Neden bu işler tahrik edici? Tarzı mı, yoksa para olarak mı? Güzel bir bina mesela. Yani zenginliği nasıl tarif edebilirsin ki?
* Zenginliği nasıl tarif edersin? İstediğimiz hayatı yaşıyor, istediğimiz arkadaşlıkları, dostlukları yürütüyor, istediğimiz ziyaretleri yapabiliyoruz. Teknenin, arabanın boyu biraz uzuyor, evlerin sayısı artıyor, metrekareleri büyüyor. Zenginlik o anlamda metrekarenin büyümesi değil. Yaptığın işler, kurduğun ilişkiler, insanların hakkında iyi bahsetmesi v.s.. Benim için zenginlik anlayışı o. İnsanlar kendi mekanlarını kurgulamak, yaşama biçimleri ortaya koymak için bir mimara ihtiyaç duyarlar ve bunun için her zaman bir artist aranmaz, bir teknik adam aranır. Yani tasarımcı uçarken, heyecanlanırken, heykeller yaratırken, resimler yaparken, işin endüstriyel boyutunda ne noktada? Ben işe endüstriyel tarafından baktığımdan, işin yaratıcılığından ziyade yaratılanların match edilmesi, mekanın müşteriye göre, doğru mesajı verebilecek şekilde kurgusundan bahsediyorum.
* Süslü binalardan, mekanlardan hoşlanmıyorsun. Kendi tarzını, kimliğini müşterinin evine her zaman koyabiliyor musun? Kimliğimi geri planda tutuyorum. Bir altyapı hazırladığım zaman sakin, çok kaliteli malzemelerle ama abartılı değil, çok zengin ama mütevazı olmasına özen gösteriyorum. Böyle bir altyapı olduğu zaman, müşteri kendi objelerini, biriktirdiklerini, dünya görüşünü bunun üzerine yerleştirebiliyor. Benim soft dekorasyon dediğim, bitişte müşteriyi biraz serbest bırakmak.. Öyle olduğunda, benim mekanım artık onun mekanı haline geçiyor ve o kendi kimliğini koymaya başlıyor. Bundan haz duyuyorum.
* İleride belediye başkanı olmak istiyorsun... Mimarlık aslında elinde maddi gücünün olması gereken bir meslek. İnsanlar bize paralarını ve hayat biçimlerini emanet ediyorlar ve bizde onun üzerine kuruyoruz. Hadise belediye başkanlığı değil ama sonuçta topluma biriktirdiklerimizi aktarmak durumundayız. Mimara ihtiyacı olan insan artık temel bir takım ihtiyaçlarını (barınma, yemek) halletmiş, bulunduğu yeri güzelleştirmek, doğru ilişkiler kurmak isteyen bir insan tipi. O noktaya gelmek, hem kültürel hem de maddi bir takım birikimleri beraberinde getiriyor. Bunu halka, daha geniş ölçekte yaymak arzusundayım. Yönetim donanımlı insanların elinde olduğu takdirde bir neticeye varmak mümkün. Çok uzak olmayan bir gelecekte, bu birikimlerimi kamu yararına kullanmak istiyorum.
HEYECAN DEĞİL COŞKU VAR * En çok heyecanlandığın projen hangisi? İlk projem çünkü bir takım tasarım kriterleri artık hayatımın bir parçası haline geldi. Zaten kendi hayatımı da bu kriterlerle yaşar hale geldim. Artık bir takım kurallar ve disiplin içerisine girmiş olduğum için şimdi heyecan değil bir coşku var. Ama başlarda, o cahil cesareti olduğu zamanlarda, hadiseyi çok daha ödülsüz, daha kimseleri takmayan bir şekilde kurguluyorduk ve daha heyecanlıydı. İlk projem de Fuat Bezmen'in evindeki köpek kulübeleri. Fuat bey, hayvanlara çok meraklı. Isıtıcılar, kapalı bölümler, yarı açık bölümler ....
* Sen nereden mezunsun? İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) mimarlık. Matematiği de mimarlık kurgusunun içine almak, teknik üniversite altyapısından da kaynaklanıyor.
* Peki senin evde koku olacak diye, yemek pişmesini istemediğin doğru mu? Hayır, bu yaşam biçimi ve dünyaya bakışınla ilgili. Birileri bu işle alakalı organizasyonları yapmışsa, kendi uğraşmaktansa satın almayı tercih ediyorsa ve yapabilecek gücün varsa tabi ki bunu tercih ediyorum. 21.yüzyıl, globalizm, bu anlama geliyor. Mimari veya endüstriyel ürünlerde olsun, üretimden ziyade pazarlama, markalaşma çok gelişmiş vaziyette. Buna çok kolay sahip olacak imkanlar varken, bunu yapmak için uğraşmaya gerek yok. Mimariye bakışım da aynı şekilde. Bir masayı tasarlayıp, o eve özgü bir şeyler yapmaktansa zaten yapılan birçok örnekten en doğrusunu seçmeyi tercih ediyorum ve bu çok ciddi sürat kazandırıyor.. Evde yemek pişirmemek, tasarladığı eve mobilyaları seçmek de bunun bir parçası.
* En büyük aşk, karına duyduğun aşk mı, mimariye mi? Herhangi bir objeye çok tutulabilirim. Mesleğime zaten çok tutkunum, bu hayatımı biçimleyen bir altyapı. Karıma da çok tutku ile bağlı bir adamım, yani tutkularla yaklaşan bir adamım. Bu da, üreticiliği getiriyor. Dikkat edersen yaratıcılık değil üreticilik lafını kullanmak istiyorum. Üretken bir ofis ve bu ofisin altyapısını kurmaya çalıştım ve bundan son derece tatmin oluyorum.
|
|
|
|
|
|
|
|
|