| |
|
|
Ufukta "Siyasal İslam" değil, artık "Liberal Demokrasi" var!
Politika, içinde bilginin, önsezinin, vizyonun fazlaca bulunması gereken bir "Şans Yönetimi" sanatıdır. Bir ülkeyi yönettiğiniz zaman, herşeye hakim olamadığınızı ve dışsal etkenlerin, çoğunlukla sizin iradeniz dışında ağırlık taşıdığını görürsünüz. Bu dışsal etkenlerin gelişmesini önceden tahmin edebilmek için, dünyayı çok yakından ve derinine izlemeniz gerekir. Hayalperest veya ütopik hedeflere takılmış politik hareketlerde ihmal edilen öğe, genellikle, dış dünyaya dönük olmak şartıdır. Örneğin "Sovyet Modeli"nin sonu olmadığını, özellikle 1960'lardan sonra görebilmek mümkündü. İyi ve önyargısız bir gözlemci, Batı ve Doğu Almanya'ları karşılaştırıp, alınması gerekli derslere ulaşabilirdi. Ya da "Bilgi ve İletişim Çağı"na girmiş bir dünyada, özgürlüklerin tehdit olarak algılandığı Romanya'nın ve Sovyetler'in geleceğinin olmadığı, öngörülebilirdi. İngiltere ve Fransa'nın Hitler'le uzlaşmaya çalıştığı dönemde, "Hitler Tehlikelidir" diye tek başına mücadele veren Churchill, sonunda işbaşına, öngörü gücü sayesinde gelmedi mi? "Siyasal İslam"ın önce İran'da, sonra da Afganistan'da tırmanışa geçtiği 1980'lerde, aynı sosyal politik titreşimler Türkiye'de de hissediliyordu. Bu açıdan, Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti kadroları, "Şans Yönetimi"ni iyi yaptılar ve dış dünyayı dikkatli izleyerek, "Siyasal İslam'ı Türkiye'de egemen kılmak hedefinden, çok doğru biçimde koptular. Dünkü Radikal'de Neşe Düzel'in ilgi çekici söyleşisinin konuğu olan, eski (Refah'lı) Tayyip Erdoğan'ın danışmanı Mehmet Metiner, bu gerçekleri vurguluyordu. Demokrasiye kuşku ile bakan, laikliği dinsizlik ile özdeş gören, İslami devlet hayalcisi, Milli Görüşçü Tayyip Erdoğan'ın 1990'larda yaşadığı değişim süreci, kesinlikle, İran ve Afganistan'ın da iyi gözlemlenmesi sayesinde gerçekleşmiştir. Tayyip Erdoğan'ın "28 Şubat" döneminde yaşadıkları da, "Demokrasi" ve "Liberallik" kavramını, eskisinden farklı değerlendirmesine neden olmuştur. Siyasal İslam, eski alışkanlıkları ile, askeri müdahaleleri uzaktan ve destek vererek izlerdi. Sol görüş sahiplerinin ve özgürlük mücadelesi verenlerin bastırılıp, yok edilmesine, bir çeşit mutlulukla bakardı. Askeri müdahaleyi yapan ordu, onlar için "Peygamber Ocağı" biçiminde değerlendirilirdi. 28 Şubat'ta, susturulmak ve bastırılmak sırası kendilerine gelince, onlara destek veren liberalleri de gördüler. Ve AK Parti iktidarında, "Kopenhag Kriterleri" diye bilinen büyük "Liberal Demokrasi Projesi"ne angaje olarak, "Nihai Değişim"i böylece gerçekleştirdiler. Türk toplumunda, Erdoğan'ın gizli emellerinden ve eski bilgilerinden kalanlardan ürken kesimler, tabii ki hala var. Pek çok çevrede, "Bunların değiştik dediklerine bakmayın. Bıraksanız, bunlar hemen laik Cumhuriyeti yok eder" dediklerine tanık oluyoruz. Ama ortada bir de "Evrensel Gerçek" var. Siyasal İslam, egemen olduğu ülkelerde hep başarısız oldu. Bir tipik örnek olan Suudi Arabistan bile, şimdi tartışmaların odağında. Eski komünistlerin "Sovyetler bir cennettir" demesi şimdi nasıl komik kaçıyorsa, Siyasal İslam'ın İran'a, Taliban Afganistan'ına veya Suudiler'e özenmesi de, akla ters düşmez mi?
|