| |
|
|
Eski kavramlarla, bugünü anlamak mümkün değil!
Einstein'ın söylediği kabul edilen bir özdeyiş var. Şöyle: - İnsanların ve toplumların önyargılarını değiştirmek, atomu parçalamaktan daha zordur! Bu bir önyargı mı, saplantı mı, takıntı mı, bilemiyorum. Türk toplumunun derin bilincinde de, değiştirilmesi çok zor bir sabit fikir var. Gelişmiş ülkeler (veya Batı) ne yaparsa yapsın, derinlerden hemen aynı ürkek uyarılar yükseliyor. - Yine Sevr'i canlandırmak istiyorlar. Zaten bunların tek amacı, bizi bölmek ve yok etmektir. Ne zaman Türkler güçlense, Batı mutlaka bizim tekerimize çomak sokmaz mı? "Bunlar" denildiği zaman, Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ifade edilmiş olabilir. Hiç önemli değil. Birbirleri ile çeşitli konularda kıran kırana mücadele eden Batılı ülkelerin, Türkiye söz konusu olunca, bizi yok etmek için nasıl olsa birleşeceklerine inanılır. Şimdi gündemde Kıbrıs var ya... "Kıbrıs'ta Çözüm", tüm ülkeler için öncelikli ve önemli bir gündem maddesi haline geldi ya... Sözünü ettiğimiz önyargıların veya saplantının, daha şiddetle seslendirildiğini duymaktayız. - Bunlar Kıbrıs'ı bizden alacaklar!.. - Sonra sırada Ege var!.. - Bunlar bir gün İzmir'i de ister! Bu saplantılı ve ürkek düşünceleri nasıl değiştirebileceğimizi bilemediğimiz için, Einstein gibi, atom çekirdeğini parçalamayı tercih edecek konumda değiliz. Yıllardır, kalemimizin yettiğince, yurt ve dünya gerçeklerini, önyargılardan arınmış biçimde yansıtmaya çalışıyoruz. Birinci gerçek şu... Dünyadaki gelişmelere ve değişime kapalı olan, içe dönük ve kuşkularla yaşayan toplumların ve ülkelerin, istikrarlı bir yaşam sürmesi pek mümkün değil. Bunun en büyük örneğini, bir askeri süper güç olan ve uzaya gidecek teknolojiye sahip, Sovyetler Birliği'nin çöküp, dağılması ile gördük. İkinci gerçeği söyleyelim: Türkiye Batı'nın hedefi olan bir ülke değildir. Türkiye, Batı'nın müttefikidir. Türkiye 1949'da Avrupa Konseyi'ne, 1952'de NATO'ya girmiştir. Türkiye 1995'ten beri, Gümrük Birliği içindedir. 1999 Helsinki Zirvesi'nden beri de, Avrupa Birliği aday adayıdır. Üçüncü gerçek de şu olabilir. Türkiye'nin kronik sorunlarının ana nedeni, dış güçlerin oyunları değil, içerideki siyasi iradenin kararsızlığıdır. Ayrıca demokrasi kültürümüzde, rekabet ederek hizmet üretmek yerine, birbirinin kalesine her ne konu olursa olsun, gol atmak anlayışı vardır. İçinde bulunduğumuz "Yeni Dönem"e ilişkin bir gözlemimizi de seslendirelim. 1 Mart 2003'te Irak'a asker gönderilmesini öngören hükümet tezkeresinin reddedilmesi ile, Türk-Amerikan Stratejik İttifakı sona ermiştir. Şu anda ve Tayyip Erdoğan'ın ABD ziyareti ile başlayan yeni Türk-Amerikan ilişkiler süreci, eskisinden çok farklı bir ittifakı işaret ediyor. Eski "Stratejik İttifak", Washington ile, Türk Devleti'nin çeşitli kurumları arasındaki değişken ağırlıklı ilişkileri ifade ediyordu. Yeni ittifakın ağırlıklı boyutu, "Siyasi İşbirliği"dir. Yani, Türkiye'nin yönetimine yansıyan dualizm, artık Washington tarafından by-pass edilmiştir. Türkiye'nin seçilmiş siyasetçileri, Türkiye'nin atanmışlarından daha ağırlıklıdır Washington'da...
|