| |
|
|
"Nerede hareket-orada bereket" biraz yorucu oluyor!
Oldum olası "Nerede hareket-orada bereket" deriz. Doğru mu acaba bu? Yaşadığımız topraklarda, yüzyıllardır yer alan hareketliliğe bakın. Örneğin göçleri düşünün. Osmanlı'nın büyümesi ve küçülüp, yok olması sürecindeki göçleri bir hesaplayın. Kırım'dan, Kafkaslar'dan, 18 ve 19'uncu yüzyılda Anadolu'ya kopup gelen göç dalgaları var. 20'nci yüzyılda, Balkanlar ve Ortadoğu'dan gelen göçlere tanık oluyoruz. Aynı süreçte, Anadolu'dan da, Rumlar ve Ermeniler dışarı göç etmiş. Sonra 1950'lerde başlayan sanayileşme ve kırsaldan kentlere göçler başlıyor. Bu arada milyonlarca Türk, Avrupa'ya, Avustralya'ya göç etmiş. Sürekli hareket halindeki bir nüfus var bu topraklarda. Aileler, mülkiyet, kurumlar, hep hareket halinde.. Sürekli bir şeyler değişiyor veya el değiştiriyor. Servetlerin ve statülerin el değiştirmesi olayının çapını düşünün. Tanzimat, meşrutiyet, cumhuriyet, milli ekonomi, devletçilik, serbest pazar, v.b... Sadece 1980'lerde, "24 Ocak Kararları" ve Özal Reformları ile gelen "Serbest Kur-Serbest Faiz-Sübvansiyonsuz Fiyat" döneminin sahne olduğu, servet transferlerini düşünün... Enflasyonun yüzde 100'ler civarında dolaştığı 1980'e dayanan yıllarda, mevduat faizi yüzde 5, kredi faizi ise yüzde 12-20 arasındaydı. Halkın tasarrufu ucuza toplanır ve ucuza, sanayi ile ticarete plase edilirdi. Kredi alabilen, zengin olurdu. Özal Reformları ile "Serbest Faiz" gelince, bu süreç tersine döndü. Kredi kullananlar ve bankalar, yüksek (veya gerçek) faizle, toplanan birikimleri, mevduat sahiplerine transfer etmeye başladılar. Bunu ekonomik krizler (5 Nisan 1994 ve 18 Şubat 2001) izledi. Fabrikalar, gökdelenler, köşkler, servetler yine el değiştirdi. Kimi kamunun malı oldu, kimi de "Eskidji" müzayedeleri ile yeni sahiplerine geçti. Şöyle bir hayal edin, yakın geçmişin erimez gibi görünen servetlerini ve süper-zengin olarak kabul edilen bazı aile isimlerini. Ve siyasette, sosyo-politik ortamda yaşanan radikal değişiklikleri düşünün. Her askeri darbe ertesinde tasfiye edilen siyasi kadroları ve sonra, seçmenin gösterdiği tepki ile iktidara gelen yeni isimleri ve partileri... Düşünün ki, 1980 yılında "ANAP" diye bir parti veya 2000 yılında "AK Parti" diye iktidar adayı bir siyasi oluşum yoktu. Hani hep, "Amerika'nın tarihi yoktur. Biz Türkler ise 1000 yıllık tarihe sahibiz" deriz ya... Tarih bir devamlılık ise, gerçekte durum tam tersi. Amerika'nın, 18'inci yüzyıldan beri var olan Anayasa'sı, partileri, şirketleri bulunmakta. Burada ise, üçüncü kuşağa aktarılmış mülkiyetler, yeni yeni görülüyor. Anadolu'da her şey hareket halinde ve her şey değişiyor. "Nerede hareket-Orada bereket" pek doğru bir söylem değil. Tüm toplum, nefes nefese... "İstikrar ve Kalıcılık", bir iktidar döneminin çok ötesinde, toplumun özlediği bir sosyo-politik hedef burada. Öyle değil mi?
|