| |
|
|
Zenginin malı, gerçekten, züğürtlerin çenesini yorarmış!
Tam anlamı ile "Zenginin malı, züğürdün çenesini yorar" doğrultusunda bir hava yaşanıyor medyada ve toplumun belirli kesimlerinde. İmar Bankası rezaleti dolayısıyla, mallarına, mülklerine el koyulan Uzan ailesinin sahip olduğu değerli eşyanın teşhiri, "Züürt uzmanlar"ın yoğun yorumlarına neden oldu. Kimi "150 yıllık şarap olmaz" diyor, kimi Küba purolarının markaları ve fiyatlarını tahlil ediyor. Henüz, Adapazarı çiftliğindeki silahların markalarına bakarak, "Ben olsam, şu marka tabanca almazdım" diyen uzman çıkmadı. Sütunlarında bol bol "Petrus" şarabı üzerinde çeşitleme yapanlar, demek henüz silah tutkusuna kapılmamışlar. Çok büyük servet sahibi olanların harcamaya dönük hayal güçlerini, maaşlı insanların anlaması mümkün değildir. Hatırlarım... 1950'lerde Çukurova'dan çıkan pamuk zenginlerinin hayatı, o dönem basınını çok ilgilendirirdi. Galiba Dünya'da veya Akşam'da, bu hacıağalardan biriyle yapılmış bir röportaj vardı. Adam Adana'da bardan aldığı bir profesyonel kadını, otele götürmüş. Otelin banyosunu şampanya ile doldurup, kadını şampanya ile yıkamış. Röportajı yapan muhabir, "Neden böyle bir şey yaptınız" diye sormuştu hacıağaya... Adam da "Parası olan yer" diye, tek cümlelik bir cevap vermişti. O dönemde Metin Eloğlu'nun da, bu tür tarım zenginleri için yazılmış "Öküzleri sattık koyduk beşbini / Koyunları sattık koyduk üçbini / Bu parayı mezara mı götüreceğiz / Gel sana Chat Noir'ler alayım" dizeleriyle devam eden bir de şiiri vardı. Para harcaması ile ünlü dünya zenginlerinden, ilk medya imparatoru Randolph Hearst'ün, California'daki (Palo Alto) şatosunun bahçesine, İtalya'dan bir Rönesans kuyusunu söküp taşıdığı bilinir. Bizim zenginlerin hızlı dönemlerinde nasıl harcamalar yaptıkları çok konuşulur, ama pek yazılmaz. Bana anlatılan bir öyküyü hatırlıyorum. Bunlardan biri, Göçek'te demirlemiş yatına, bir "Geçmiş Dönemi"nin güçlü bakanını davet eder. Bakana, votka ile şampanya ikram edilir yatta. Bakan havyarı inceler, "Bu Beluga değil" diye tepki koyar. Bunun üzerine yatın sahibi, İstanbul'daki pilotunu arayıp, hemen Londra'ya gitmesini ve "Caviar House"dan, bir kasa Beluga alıp, bunu Göçek'e getirmesini söyler. Şarap ve puro da, iyi bir harcama kalemidir zenginler için. Müteveffa Başkan Kennedy de, onun basın sözcüsü Salinger de, çok ünlü puro tiryakileriydiler. Salinger anılarında yazmıştı... Bir gece Kennedy, Beyaz Saray'daki ofisine çağırıyor Salinger'i... "Washington'daki sigar (veya puro) satan tütüncüleri dolaş. 4 numara Monte Cristo ne kadar varsa, hepsini satın alıp, bana getir" diyor. Salinger, kutu kutu Monte Cristo'larla dönüp, Başkan Kennedy'e veriyor bunları. Sonra soruyor... "Neden 4 numara Monte Cristo'ları topladık.." Kennedy gülüyor, cevap veriyor... "Çünkü yarın Küba'ya ambargo başlıyor. Amerika'ya puro ithalatı yasaklanacak Küba'dan." The Wall Street Journal'in şarap ekinde, Amerika'lı zenginlerin kavları hakkında bir inceleme vardı cumartesi günü. Özel bir kav için, en fazla 2000 şişe şarap gerekirmiş.. Bu zenginlerden biri, en eski 1911 tarihli bir Loire şarabını açmış. Şişe açıldıktan 5 dakika sonra, havayla temas edince sirkeye dönüşmüş. Yani 150 yıllık şarap, içmek için değildir. Ancak şarapları şişelemek yetmiyor kabul edilebilir bir şarapçı olmaya.. "Şarap Şövalyesi" olmak da gerekiyor. Örneğin Burgundy şarapları için "Confrerie des Chevaliers du Tastevin"in, Bordeaux şarapları için de "Jurade de Saint-Emilion"un, tatma ayinlerine davet edilmeniz, bir statü sembolü. Düşünün ki, Jurade de Saint-Emilion, 8 Temmuz 1199'da kurulmuş. Yani Osmanlı devleti kurulmadan önce. Neyse, bize dönelim. Bar kadınını şampanya ile yıkayan hacıağa, hasismiş. Kadın yıkandıktan sonra, banyodaki şampanyaları, şişelerine geri doldurmuş. Ve sonuçta, bir şişe fazla çıkmış banyo küvetindeki şampanya.
|