| |
İş Bankası'nın kumbarasından yükselen duygu
Çarşamba akşamı, İş Bankası'nın İstanbul Levent'teki ikiz kulelerine davetliydik SABAH yönetici ve yazarları ile birlikte... Nereden bilebilirdik, o muazzam teknolojiye "tanık olduktan" 24 saat sonra kar ve tipi yüzünden Ortaçağ karanlığına gömüleceğimizi... Kader!..
Hayatımda ilk kez çıkacaktım, ikiz kulelerden birinin 41'inci katına... Aslında bu kadar yüksek bir binaya da ilk defa çıkacaktım. Asansörde mahsur kalmaktan biraz (aslında biraz değil) korkuyorum. Baktım bindiğimiz asansör, oturma odası büyüklüğünde bir yer... İçinde de bir görevli var.
Kapalı kalmayız değil mi, diye sordum. Şaşırarak gülümsedi. Güvendim. Yukarıya çıkmaya başladık. Korkum, "vasat" asansörlere alışmış olmamdandı. Öyle bir asansörle, 41. kata çıkmak 15 dakika sürebilirdi, bu da benim için dayanılmaz bir baskı olurdu. Şükür ki, 20 saniyede falan çıktık.
İstanbul'un en yüksek binasının tepesini bir ses perdesi örtmüştü hafiften. Yağmur, çisleyerek vuruyordu geve mavisi camlara... Aşağıdaki Levent Maslak arterine bakıldığında araçlar, "meçbaks" gibi görünüyordu. Sanki uçaktaydık ve pistten 5-10 saniye önce havalanmıştık.
İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince karşıladı bizi kibarca... Ama soğuk bir kibarlıkla değil, sıcak ve dostça bir yakınlık içindeydi. Genel Müdür Yardımcılıklarını üstlenmiş "yönetim partnerleri" de öyleydi...
Alayişe kaçmayan şık bir "yemek ve sohbet" ortamı yaratılmıştı. İkramlar tabii ki, hoş ve çekiciydi.
Fakat ben, bu tür davetlerde, konuklara neyin ikram edildiğine pek önem vermem.
Önemli olan şey, başka yerdedir: Biri, davetin maksadını bulmasıdır. İkincisi ise hayatta devam edecek bir sıcaklığın yaratılması ve yakalanabilmesidir.
Arkadaşlarıma tercüman olabileceğimi düşünerek, onlar adına da söylemeliyim ki, biz SABAH yönetici ve yazarları olarak, Ersin Özince ve arkadaşlarının yarattığı atmosferden ve ortaya koydukları samimiyetten memnun kaldık.
Ne onlar, Türkiye'nin en görkemli büyüklüğünü temsil etmenin kibiri içindeydiler, ne de bizler böyle bir büyüklüğün davetini haketmiş olmaktan sarhoş!
Alçak gönüllülük ve samimiyet, "yukarılara çıktıkça" elzem hale gelen bir felsefe ise, en fazla o 41. katta bulunması gerekiyordu. Onu teneffüs etmekten mutlu olduk. Hüner, söylenende değil, söylenmeyende saklıdır. İşte o zaman insan, Türkiye'- nin en muhteşem büyüklüklerinden biri olan İş Bankası'nın başarısı arkasındaki ilim ve felsefeyi, kuruluşundaki ruhu daha rahat görebiliyor.
Altını çizmeye çalıştığım samimiyet ve sıcaklık, yıllar önce Türkiye'nin kalbini kazanan "İş Bankası Kumbarası"ndan tütüyor gibiydi, Alaattin'in lambasından çıkıyormuşçasına...
Bir nokta daha: Ev sahipliği yapan İş Bankası yöneticilerinden tabii ki, bankanın iştirakleri ve artan büyüklüğü ile ilgili doyurucu bilgiler aldık. Ama dikkat çekici bir detay daha vardı. Bizim SABAH'çılar, onlara bir bankanın yöneticileri değil de, daha ziyade ülke ekonomisini ve finans dünyasını yönetiyorlarmış gibi "genel ve stratejik" sorular sordular. Bu diyaloglar, İş Bankası'nın "kapsadığı" alan ve sorumluluktan kaynaklanıyor olmalıydı, doğal olarak...
|