Aman, heveslenmeyin!
Başbakan'ın ABD gezisine katılan işadamlarına ve gazetecilere gıpta ediyor ve "Keşke biz de onların yerinde olsaydık" filan diyorsanız, peşinen söyleyeyim: Sakın heveslenmeyin.. 6 günlük gezinin her aşamasını izlemiş bir gazeteci olarak hiç tavsiye etmediğimi belirtmek isterim. Siz bakmayın, "Başbakan'ın uçağına bindiler, ballı geziye çıktılar, hükümete yalakalık yapıyorlar" tarzındaki yazılara.. Bunların hepsinin boş ve palavra olduğunu anlamanız için gazetecilerin ve işadamlarının 6 günlük gezi boyunca neler çektiğini bilmeniz gerekir..
*** O halde uyarı vazifemizi yapalım ve heveslileri neler bekliyor anlatalım: BİR: Eğer Başbakan değilseniz, bakan değilseniz, Başbakan'ın en yakınındaki isimlerden biri filan değilseniz, işin başında sizi bekleyen 3 yüz kişilik koca uçağın en arka ve en konforsuz bölümünde sıkışık bir şekilde 11 saati aşan bir yolculuktur! "Canım ne önemi var, katlanırız, ben müşkülpesent değilimdir" diyorsanız lütfen hemen diğer maddelere geçiniz.. İKİ: Eğer Başbakan ya da "Başbakan'ın beraberindekiler" kategorisine girmiyorsanız, uçağa en önce siz binecek, en son da siz ineceksiniz. Yani "beklemek" kaderiniz. Bu da bir şey ifade etmiyorsa bu maddeyi de geçebilirsiniz. ÜÇ: Ama herhalde şuna katlanılamaz: Bin bir zahmetle konaklayacağınız otele vasıl oldunuz ve tatsız sürprizle karşılaştınız: Bavulunuz diğer bavulların arasında yok.. İşin daha kötüsü bavulunuzun nerede olduğunu size söyleyecek herhangi bir yetkili de bulamıyorsunuz.. İşte ilk pişmanlığınızı yaşıyorsunuz. DÖRT: İyi niyetinizi koruyup moralinizi bozmadan Başbakan'ın ilk temasını izlemek için harekete geçiyorsunuz, programa bakıyorsunuz ve birden size en ilginç gelen toplantıyı izleyecek gazeteciler arasında adınızı bulamıyorsunuz.. Onun yerine "Türkiye'nin Ekonomik Geleceği Açısından ABD ile İlişkiler" başlıklı toplantı için akredite olduğunuzu görüyorsunuz. Çaresiz ilgi alanınızı zorunlu olarak değiştiriyor, size dikte ettirilen yeni ilgi alanınıza alışmaya çalışıyorsunuz.. BEŞ: "Gazetecilik temas ve mesafe sanatıdır" tanımını anımsayıp, hazır buralara gelmişken "biraz temas sağlayalım, biraz mesafe koyalım" diyerek yetkililere yanaşmak için harekete geçtiğinizde, gazeteciliğin bu tanımının buralarda geçerli olmadığını görmeniz zor olmayacaktır. Gazetecileri "Uzak durulması gereken ve lüzumsuz işler yapan işgüzar adamlar" olarak algılayan yetkililerimiz, temasa hiç imkan vermezken, işin mesafe boyutuna bol bol olanak tanıyorlar! ALTI: Sakın, "Bırak yakınmayı, Beyaz Saray'a girmeyi başardın ya sen ona bak" demeyin! Orası başka alem. Şu kadarını söyleyeyim: Eğer gazeteciyseniz, eksi 6 derece soğukta en az iki saat kapıda kuyrukta beklersiniz ve şanslıysanız içeri girebilir, şanslı değilseniz geri dönebilirsiniz. YEDİ: Diyelim ki dönüşe geçtiniz. "Oh! Nihayet memleketime dönüyorum, işkence bitti" diye düşünüyorsunuz.. Hemen söyleyeyim: Fena halde yanılıyorsunuz.. Müthiş organizasyonsuzluk nedeniyle tam 4 saat soğukta bekleyeceğiniz ve ruh sağlığınızı tehlikeye atacak yeni bir serüven sizi bekliyor!
*** Neyse, uzatmanın anlamı yok.. Bu yazıyı okuyan sayın yetkililer, eğer "Sen bir başka geziye katılmak istersin, o zaman sana gösteririz" filan diyorlarsa, hiç boşuna beklemesinler.. Onlara bir Yozgat türküsünün sözlerinden yararlanarak şunu söylemek isterim: Dersimi aldım ediyorum ezber!
|