| |
|
|
Yarının sosyologları: Cep telefonu şirketleri
Kitleselliğin olduğu her yerde sosyoloji de vardır. Örneğin kırdan kente göç ya da bir müzik türüne kimlerin ilgi duyduğu sosyolojik çalışmayla ortaya konabilir. Peki ya ceptel mesajlarını ne yapacağız? Jüri üyesi "Bayhan gitmeli" diyor...
Haydaaa destek mesajları Bayhan'a akıp, şarkıcıyı o hafta birinci yapıyor. Bu durumu 'tepki oyları' ile açıklayabiliyorsunuz... Ama iki hafta sonra adamım İngilizce bir parça seslendirdiğinde oylar yine ona gidiyor.
Bu kez bir tepkiden değil, 'takdir'den söz etmemiz gerekiyor. Aradan iki hafta daha geçiyor. 'Hayranları var', 'Büyük destek sahibi' denilen Bayhan eleniyor. Hem de açık farklı! Ortada bariz bir 'kitlesel davranış' var.
Ancak bu davranıştaki değişimi 'anlamak ve açıklamak' kolay değil. Oylar sabit telefondan gelse sorunlar azalırdı. Ancak ceptel işleri karıştırıyor. Ülkenin dört bir yanından oy yağıyor ama bunların kimliği ve yeri belirsiz.
Araştırmacı belki telefon şirketiyle işbirliği yapılabilir. Ancak o zaman da kişisel bilgilerin gizliliği meselesiyle karşılaşacaktır. Taraflar arasında makul bir işbirliğinin kurulması gerek. Bu arada şöyle düşünebiliriz: Mikro sosyolojinin en önemli adlarından Michel Foucault ilk sosyologların hastaların dökümünü yapan, istatistiklerini çıkaran hekimler olduğunu söylemişti... Günümüzün 'pratik' sosyologları ise reklamcılar ve kredi kartı firmaları... Yarının sosyologları ise ceptel şirketleri ve reality show organizatörleri olabilir...
*** Not: Serdar Turgut "İyi söyleyenin değil, kitlelerin ruhunu okşayan şarkıcının" kazanmasından hareketle durumu 'Demokrasinin olumsuz yüzü' diye nitelemişti (Akşam, 12 Ocak). Bence karar verirken o kadar acele etmeyelim. Neticede her oyun 'kontör' olarak karşılığı, yani parasal bir değeri var. Hali vakti yerinde olanlar daha fazla oy atabilir. Böylece üst sınıflar, maddi imkanları sayesinde, alt sınıflara bu alanda galebe çalabilir. Demek ki olayın ekonomi politiğini ya da kültürel ekonomisini de düşünmek gerek! İnternet ve kısa mesaj çağında demokrasinin (katılımın) iki değil, bin bir yüzü ortaya çıkıyor. Yanılıyor muyum?
|