| |
|
|
Başımın tatlı belası!
Tanışmadığım ama ilgimi çeken bazı insanlar var. Çoğunu medyadan filan biliyorum. Ancak gerçek hayattaki halleri tavırları beni pek ilgilendirmiyor. Ben asıl, zihinlerinin nasıl çalıştığını öğrenmek istiyorum. Bu kişilerden biri de Prof. Yalçın Küçük. Başımın belası! Kalın kalın kitaplar yazıyor. 500 sayfadan az değil. Ben de mecburen okuyorum. Allah'tan akıcı, eğlenceli, tevazu ile megalomaniyi harmanlayan bir üslubu var. Hep merak ediyordum: Her şeyi sorgulayan, genel kanıları tersine çeviren Küçük'ün zihni nasıl çalışır? Böyle düşünmeyi nasıl öğrendi? Kimden öğrendi? Nihayet cevabı buldum. Son olarak 'Bilim ve Edebiyat' (İthaki yay.) adlı bir kitap çıkardı. Orada anlatıyor.
*** "Babam beni hep sormaya ve sınava zorluyordu" diye başlıyor. Fırına gidip ekmek almak, ekmeğin de iyisini, nar gibi kızarmış olanını seçmek küçük Yalçın'ın görevidir. Bir gün yine fırına gider. Herkes mis gibi kokan, sıcacık ekmeklerden alırken bir grup yoksul insan bayat ekmek ister. Yalçın bu manzarayı babasına anlatıp sorar: "Niye bayat ekmek alıyorlar?" Babası cevap verir: "Çünkü onlar fakir. Ucuzunu arıyorlar."
Bu cevap Yalçın'ı tatmin etmez. Belki de babası onu yine sınamaktadır. İtiraz eder: "İyi ama, 'Bayat olsun, daha pahalı olsun' dediler." Babası açıklar: "Onlar yoksul. Hayatları boyu bayat ekmek yemişler. Artık taze ekmeği yiyemiyorlar. Mideleri kabul etmiyor." Bu cevap küçük Yalçın'a daha makul gelir. İlk bakışta ekmek ekmektir. Ama herkesin sevdiği, yediği, yiyebildiği, alabildiği ekmek farklıdır. O halde ekmek, ekmekten ibaret değildir. 'Ekmek eşittir ekmek' formülü eksiktir, hatta yanlıştır. Her zaman 'kimin için ekmek', 'nasıl bir ekmek', 'kaç paraya ekmek' diye sormak, yine sormak, bıkıp usanmadan sormak gerekir. Peki bu sorgulama huzur ve mutluluk getirir mi? O da ayrı bir konu...
|