İstanbul iyi pazarlanmıyor
Türkiye'de ekonominin kısmen rayına girdiği şu günlerde, Türkiye'nin vitrini olan 24 saat canlılığını, yaşam heyecanını yitirmeyen İstanbul tanıtım ve pazarlama sıkıntısı çekiyor. Son yıllarda belediye iyi çalıştı, mahalli seçimlerin yaklaşması nedeniyle ihale açmadığı nokta, kazı yapmadığı yol kalmadı, ama şehirdeki yaşamın toplam kalitesinin artması yönünde adım atıldığını söylemek zor. Tüm Anadolu'ya lokomotif olacak potansiyele sahip İstanbul'da maalesef yönetim çeşitliliği ve karmaşası söz konusu. Valilik ve ilgili organları başka telden, belediye başka havadan çalmaya devam etti. Emniyet, gümrük ve jandarma teşkilatları ise kendi gücünü muhafaza adına bildikleri yöntemleri terk etmedi. İstanbul'a hükmeden belediyevalilik, merkez otorite-zinde güçlersiyasiler arasında sürekli çatışmalar yaşandı. Tamamen menfaat, çıkar tartışmasına dayalı olarak yapılan bu kavgalar sonucu İstanbul çok şey kaybetti. Modernleşemedi. İstanbul, konferans, ticaret, kongre, hava ve diğer ulaşım modlarında transit merkezi olma ümidini, coğrafyanın bahşettiği tüm imkanlara rağmen yakalayamadı. Atanmışların keyfi tutumlarıyla başlayan, atanmış-seçilmiş kavgasının su üstüne çıkan ve görünen kısmında, İstanbul'un böyle bir kavgadan büyük zarar gördüğü ve acil önlem gerek tablosu yer alıyor. İstanbul'u benzer konsepte geliştirilmek istenen ve İstanbul gibi bir kentle kıyaslanacak hiçbir yönü bulunmayan Birleşik Arap Emirlikleri'nin Dubai'siyle karşılaştırırsak, ne kadar arka zekalı olduğumuzu daha rahat görebiliriz. Bu haftanın başında, Dubai Airshow'a katıldım. Daha önce de ziyaret ettiğim Dubai ile bugünkü arasında ciddi değişiklikler söz konusu. Bir defa ziyaretçi olarak hiçbir eziyete, sıkıntıya muhatap değilsiniz ve kesinlikle güvendesiniz. Bu hisleri de size havalimanından itibaren veriyorlar. Arapların çölde yaptıklarının, azcık vaha etrafında çevirdikleri ekonomik hareketlerin tam tersi Türkiye'de ve İstanbul'da yapılıyor. Şehir gelişmiyor, yetkisi olan tüm şahıs ve kurumlar başka bir tarafa çekiyor. İstanbul'a uçağınız teker koyduğunda sıkıntılar başlıyor. Dubai Havalimanı'nın yeni terminali ile Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali aşağı yukarı aynı dönemlerde açılmıştı. Dubai yönetenlerin, pazarlayanların, kente katkısı olan tüm unsurları bedenin bir organı gibi görüyorlar. Kollektif çalışmaya önem veriyorlar. İstanbul'a geldiğimizde ise, Atatürk Havalimanı'nda atanmış bir mülkü amir olmasına rağmen, gümrükçü ve polisin yolculara iki ayrı kanaldan işkence çektirme seansları aynen devam ettiklerine bizatihi şahit oldum. Aynı işi iki kurum menfaat çatışması yüzünden tek kalemde yapamıyor. 1990 yılların başında yurda sokulan kaçak malların rantında ciddi tartışmalar yaşanırdı. Gümrük Muayene ve Gümrük Muhafaza'nın gümrüklü sahada sağlıklı işbirliği yapmaları, gümrüksüz sahada polis tarafından bozguna uğratılırdı. Aynı şekilde polis bağlantılı işlerde gümrüklü sahada enselenirdi. Bu işin ve iki kurum arasındaki çekişmenin 90'lı yıllarda kaldığını sanıyorduk. Yanılmışsız. Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve Vali Muammer Güler'in İstanbul ölçeğinde, İçişleri ve Gümrüklerden sorumlu bakanların da Türkiye genelinde bu işe çözüm bulup, toy memurlardan insanları kurtarmaları gerekir. Arabın Dubai'yi daha yaşanır yapabilmek için tek kalemde yek birimden yaptığı işler İstanbul'da yaklaşık 4 kurum tarafından bile yerine getirilemiyor.
|