Mavi Akım projesindeki Ankara-Samsun boru hattı inşaatını pahalıya yaptırmakla suçlanan BOTAŞ eski yöneticilerinin yargılandığı dava geçen hafta sonuçlandı. Boru hattı ihalesinde görevi kötüye kullandıkları gerekçesiyle yargılanan eski yöneticiler, Türk Ceza Yasası'nın görevi kötüye kullanmak suçunu düzenleyen 240'ıncı maddesi uyarınca 6 milyon 46 bin lira ağır para cezasına çarptırıldı. Ankara 6'ncı Ağır Ceza Mahkemesi hafifletici nedenleri göz önüne alarak hapis cezasını paraya çevirmiş. Para cezasını da erteleyerek, sanıkların 2 ay 27 gün memuriyetten yoksun kılınma cezasıyla cezalandırmış. Bu davaya iki açıdan bakmakta fayda var. Medya etkisiyle davanın aldığı seyir ve sanıkların beraati halinde ortaya çıkabilecek eleştirel yaklaşımlar. Gazeteci Nazlı Ilıcak'ın peşine düştüğü, yazıları ve ifadeleri ile işi çektiği nokta... Ve Hürriyet'in 'Devlete trilyonlarca zarar verdiler, aldıkları cezaya bak' mantığı esasen yanlış. Nedenine gelince; öncelikle sanıklar bu davanın muhatapları değil. Asıl muhatap şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin de (TBMM) Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu'nda da yer alan siyasilerdir. İnşaatın kimler tarafından yapılması gerektiğini Meclis'ten onay vererek çıkaran ve ihale kapısını kapatan siyasiler değil miydi? Boru Hattı Projesi, hükümetlerin hazırladıkları anlaşmalar doğrultusunda iki ülkenin parlamentolarında kanunlaştı. TBMM'nin onayladığı projede Samsun- Ankara arasındaki boru hattının kimler tarafından yapılması gerektiğine karar verildi. Bürokratlar da kanunu uygulamak zorunda kaldı. Mahkeme hangi kriterlere göre zarar/ kar ilişkisi kurduysa, devleti zarara uğratma sebebiyle ceza verdi. Medya da cezayla alay etti; '90 trilyon zarara, 60 milyon ceza.' Yoruma, tahlile gerek var mı; Böyle başa böyle tarak.
Mavi Akım Projesi kapsamındaki Ankara- Samsun arası boru hattı inşaatını pahalıya yaptırmak suretiyle yapımı üstlenen Türk firmaları Hazinedaroğlu ve ÖZTAŞ ile Gazprom'un kendi ana inşaat şirketi olan Stroytransgaz (OHS) konsorsiyumuna haksız menfaat sağlandığı, güvence alınmadan yüklü avans ödendiği ileri sürülüyordu. Oysa TBMM'den geçen kanunun üçüncü maddesinde bu hattın kimler tarafından yapılacağı tanımlanıyor. Rusya ve Karadeniz su altı hattının da Gazprom tarafından yapılacağının altı çizili. Böyle bir kanunla bürokratın ihaleye çıkmasının, müteahhit yarıştırarak fiyat kırdırmasının söz konusu olabilir mi? O halde devlet kanunla bürokratı bu işlere zorla itiyorsa, ihale yapılmasının onunu kesiyorsa ve bunda da devlet zararı varsa hesap kimden sorulur? Öte yandan BOTAŞ bürokratlarının kanuna rağmen Doğubeyazıt-Erzurum arasındaki boru hattı inşaatı dikkate alındığında iyi bir rakama işi OHS konsorsiyumuna yaptırdıkları, OHS'nin de bu durumdan rahatsız olduğu hatta bazı bürokratları şikayet ederek görevinden aldırdığı biliniyor.
Avans konusuna dönersek; konsorsiyumdan teminat mektubu alınmasıyla birlikte Rusya'dan alınan doğalgaz karşılığında bu ülkeye ödenecek rakamlarla ilgili BOTAŞ'ı bu işte güvence altına alacak maddeler konuldu. O dönemde bürokratların pek bir müdahale yetkisi olmadığından Mavi Akım'la gelecek gazın fiyatı ve alım miktarı dönemin hükümetinin inisiyatifiyle gerçekleşti. İki ülke başbakanının imzaladığı hükümetler arası anlaşmanın içine konan bir hüküm ile projenin Türkiye kısmının inşasının hangi firmalara verileceğinin tespiti Rus Gazprom şirketinin yetkisine bırakıldı. Gazprom, projenin bu kısmını Türk firmaları Hazinedaroğlu ve ÖZTAŞ ile kendi ana inşaat şirketi olan Stroytransgaz (OHS) konsorsiyumuna verdi. Olayın hikayesi böyle.