Tekrara düştüm
Yine böyle kasvetli ve karanlık bir aralık günü başlamıştım SABAH'ta yazmaya.. Bir yıllık yazarlık serüvenimin ardından görüyorum ki: Tekrara düşmekteyim.. Neler oluyor? Mevzuları mı tükettik? Oysa, "Dur bakalım kardeşim, öyle destursuz bağa girmek yok, gel seni bir sigaya çekelim" diye başlayan uyarıları göze almış ve yazdığım konuları mümkün olduğunca çeşitlendirmeye çalışmıştım.. Hatta bütün eleştirel yaklaşımları göğüsleyerek içinde Çağla Şikel geçen üç, Deniz Akkaya geçen iki yazı bile kaleme almıştım.. Ve hatta az kalsın Akkaya ile polemiğe bile giriyordum.. İşi bu noktalara kadar vardırmama rağmen, "Mevzuları mı tükettik?" sorusunu soruyorsam, "Acaba kusur bende olmayabilir mi?" diye düşünmeye başladım. Vardığım sonuç şu oldu: Ya ben bu işi biraz fazla ciddiye alıp abartıyorum ya da Türkiye'de sözün kıymeti pek kalmadı.. O halde kafaya takmaya gerek yok.. 33 yıldır köşe yazan ustaların yaptığını yapıp, "daha önce de yazdığım gibi..." diye yazıya başlayabilirim..
*** Evet.. Daha önce de yazmıştım: Abdullah Gül'ün eşi Hayrünnisa Gül'ün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurmasında yadırganacak hiçbir şey yok.. Çünkü evli kadınlar,eşlerinden emir alan, onların istekleri doğrultusunda hareket eden uydular değildir.. Evli kadınların kişiliklerini ve konumlarını, eşlerinin pozisyonu belirlemez. Bu yüzden vatandaş Hayrünnisa Gül, eşinin görevi ne olursa olsun, vatandaşlık hakkını kullanmakta sonuna kadar özgürdür. Yani Hayrünnisa Gül'ün attığı adımlardan, eşi sorumlu tutulamaz.. Ayrıca Abdullah Gül'e, "Sen şimdi Bakan oldun, eşine söyle de davadan vazgeçsin" denmez. Hem nereden biliyoruz, belki Abdullah Gül, "Gel şu davadan vazgeç" diyordur ama eşi bunu kabul etmiyordur.. Ne yani, kadınlar kocalarının isteklerini yerine getirmek zorunda mı? Bu durumu en iyi anlamaları gereken sosyal demokrat politikacıların, Bakan Gül'ü, eşinin AİHM'de açtığı davadan dolayı sıkıştırmaya çalışmalarını yadırgadığımı belirtmek isterim..
*** Bir de şu var: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne şikayet dilekçesi vermek, bizim hukukumuza göre, herhangi bir mahkemeye başvurmaktan farksız. Türkiye imza atmış, anlaşma yapmış: İç hukuk yollarının tümünün denenmesinin ardından her Türk vatandaşı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne dava açabilir. Bu mahkemede dava açanlar, kendilerine tanınan bir haktan yararlanıyorlar, vatana ihanet etmiyorlar.. Ayrıca "Dışişleri Bakanı'nın eşi bu haktan yararlanamaz" diye bir kayıt da yok.. Peki o halde sorun nedir? Neden "Bayan Gül davacı, Bay Gül davalı" diye formüle edilen başlıklarla, güya işin tuhaf olduğu ima ediliyor.. Bence bu işte hiçbir tuhaflık yok.. Bayan Gül, her Türk vatandaşı gibi hakkını AİHM'de arayabilir. O davada kocasının başında bulunduğu bakanlık karşı tarafta yer alıyormuş, almıyormuş, hiç fark etmez!
|