Yılbaşı gerilimi
Ne tuhaf bir ülke burası.. Kimi yılbaşı için günler önceden hazırlık yapar, kimi de yapılan tüm hazırlıklara nefretle bakar. Bazı evlerde heyecan şimdiden başlamıştır: Salonun bir köşesindeki plastik çam ağacı süslenmiş, etrafına armağan paketleri dizilmiştir. Hindi siparişi tamamdır. Sabaha kadar sürecek eğlence için bütün planlar yapılmıştır. Bazı evlerde ise o gece için yapılan tek bir plan vardır: Biraz televizyona bakılacak, daha sonra "Aman kutlamaya girmesin, günah olmasın" diye her zamankinden daha erken yatılacaktır. Bir tarafta yeni yılı pür eğlenceyle karşılamayı tasarlayanlar, diğer tarafta ise olup bitenlere "Hıristiyan adetleri Müslüman memleketi sardı" diye öfkeyle bakanlar.. Esenler'de, Gaziosmanpaşa'da, Sultanbeyli'de yaprak kımıldamazken, Nişantaşı'nda, Teşvikiye'de, Kafka'nın "Taşrada Düğün Hazırlıkları"nı anımsatan yılbaşı hazırlıkları almış başını gitmektedir.. Sahi, ne tuhaf bir ülke burası..
*** Bir zamanlar iki türlü saat ve üç türlü takvimin kullanıldığı bu acayip memlekette, üç farklı yılbaşı kutlaması yapılırmış. Hicri yılbaşı olan 1 Muharrem'de, tabi ki sadece seçkinler, saraya davetsiz olarak giderler, yüz yüze gelmeden padişaha tebriklerini iletirlermiş.. Saraydan çıkarken de padişahın lütfuna mazhar olurlar ve birer çeyrek altın kaparlarmış.. Mali yılbaşına rastlayan 1 Mart'ta ise sadece Balıkhane'de kurbanlar kesilir, dualar edilirmiş.. Bu sıkıcı, ayrımcı, alaturka iki dar kutlamaya karşın Beyoğlu'nda miladi yılbaşı kutlamaları, dünyevi zevklerin her türlüsüyle sabaha kadar sürermiş. Özellikle Mütareke döneminde Beyaz Rusların İstanbul'a akın etmelerinin ardından Beyoğlu'nda miladi yılbaşı kutlamaları daha da yaygınlaşmaya başlamış. Yani şahsiyetli ve cazibeli güzellikleriyle Rus kadınlar, ülkemizdeki yılbaşı kutlamalarının yaygınlaşmasına epey katkıda bulunmuş..
*** Sonra.. Olanları biliyorsunuz: Cumhuriyet'in ilk yıllarından bugüne yılbaşı, üçüncü bayramımız oldu.. Kurban ve Ramazan bayramlarının eğlenceye pek fazla kapı aralamayan ve bugünün insanının zevklerine hitap etmeyen soğuk yüzü, yılbaşının eğlenceyi alabildiğine körükleyen müthiş cazibesine yenik düştü.. Böyle olması biraz da kaçınılmazdı galiba: Çünkü bir tarafta tamamen öteki dünyaya odaklanmış bir anlayış ve o anlayışın oluşturduğu yaşam tarzı.. Diğer yanda ise her şeyin bu dünyada olup bittiğini veri kabul eden anlayışın baskın daveti.. Bu ikileme, uhrevi olanı temsil ettiğini düşünenlerin hoyratlıklarını, anlayışsızlıklarını, kabalıklarını; dünyevi olanı temsil edenlerin de 'tüketim' için her şeyi mübah sayan yaklaşımını etkileyin.. Ortaya çıkan sonuç şu: Dünyevi olan, tabi ki bu dünyada, uhrevi olanı yenmiştir.. Yenilgi o kadar açıktır ki, bugün bazı dindar aileler bile, biraz da çocukların baskısıyla, çam ağaçsız, hindisiz, Noel babasız, televizyonda dansöz çıktığında başka bir kanala zıplayarak, kuru yemiş ve meyve eşliğinde acıklı yılbaşı kutlaması yapıyorlar. Bazıları ise 'kesin yenilgi'ye karşın, nafile bir çabayla 1 Muharrem'de alternatif kutlama peşinde.. Gerçekten de ne tuhaf bir memleket burası..
|