| |
|
|
Şu yolda patinajsız ilerlemek mümkün değil mi?
Bir ülkeyi bir anda yalnızlığa itmek ve gelişmiş dünyadan kopartmak, ne kadar kolay. Bu gün bir kesimin söylemlerini alıp, "Devlet Politikası" haline getirin ve uygulayın... Bir anda, Türkiye'yi "Saddam'ın Irak'ı"na dönüştürebilirsiniz. Veya "Miloseviç'in Yugoslavya'sı" gibi olabilir Türkiye. Aynı şekilde "Taliban'ın Afganistan'ı" veya "Humeyni İran'ı" olmak da mümkün. İnsanların girişim gücünü, doğal zenginlikleri, petrol varlığını falan da, sıfırlayabilirsiniz. Bakın Kaddafi'nin Libya'sına, Mugabe'nin Zimbabwe'sine... Türkiye'ye, yukarıdaki örnekleri model olarak gösterenler var... Hatta devlet katında da, böyle düşünenler var. Ama Edirne'den Kars'a uzanan o ortak akıl, bunları reddediyor. Genel seçimlerde, bunlar, yüzde 1'ler dolayında oy alıyorlar. Baksanıza... Ankara Ticaret Odası, Gümrük Birliği'nin iptal edilmesi için Danıştay'da dava açacakmış... İhracatınız, sanayi ürünleri ağırlıklı olarak patlamış. Otomotivde, televizyonda, buzdolabında bile, Avrupa pazarlarında önemli pay almışsınız. Manisa Organize Sanayi bölgesi, dünyanın (evet dünyanın) en büyük buzdolabı üretim merkezi olmuş. İhracatta 45 milyar dolar rakamı, size az geliyor. Ve Ankara Ticaret Odası, Gümrük Birliği antlaşmasını iptal ettirmek için, Danıştay'da dava açıyor. Tüccarların meslek odası, ticareti bırakıp "Ulusalcı" olmayı seçmiş. Üretmek ve satmak yollarını aramak yerine, "Gümrük Vergisi Kaybı"nı hesaplamak daha akılcı gelmiş onlara. Bu yolu daha da genişletin. Kıbrıs'ta çözüme "Hayır" deyin. Kuzey Irak'taki oluşum nedeniyle, Amerika ile çatışın. Avrupa Birliği'ne de rest çekin... Vazgeçin uyumdan ve üyelikten. IMF ile de kopartın bağları. "Borçlarımızı ödemiyoruz" diye moratoryum ilan edin. İçeride de, konsolidasyona gidin... Ya sonra? Bütün bunları savunanları, her gün her zeminde duymuyor musunuz? Türk toplumunda modernleşmek ve gelişmiş uygarlıkla aynı titreşim katsayısını yakalamak süreci, önce orduda başladı. Fatih, İstanbul surlarını yıkan topu yapmak için Macar dökümcü Urban'ın know-how'ını ithal etti. Baron Todd'dan, Von Moltke'den başlayan süreç, Cumhuriyet'te de, NATO üyeliği ile tam uyuma dayanmadı mı? Dünyanın en gelişmiş savaş teknolojilerine sahip, dünyanın en iyi eğitimlerini alan askerler arasından, özellikle emekli olduktan sonra, uluslararası hukuka uymayı ve müttefiklerle birlikteliği "Verkurtulculuk" olarak görenler çıkmıyor mu? 1940'ların, 50'lerin konjonktürüne takılıp, 2000'li yılların stratejik önceliklerini unutanları görmüyor muyuz? Ama aynı durum, sivil seçilmişler için de söz konusu. Partileri defalarca kapatılmış, kendileri yasaklanmış, tutuklanmış kronik darbezedeler, yine de ortaya, kökten-devletçi söylemlerle çıkmayı, hüner saymıyorlar mı? Orhan Veli'nin nasırı ağrımadıkça Allah adını anmayan Süleyman Efendisi gibi, kendi başlarına iş gelmediği zaman Batı demokrasilerini, Batı hukukunu ağzına almayan Abuzittin Efendileri yok mu bizim politikamızın? Açıkçası biz Türkler'in uygarlık, gelişmişlik ve demokrasi yolundaki serüvenimiz, fazlaca yorucu geçiyor. Doğru dürüst ilerleyecek yerde patinaj yapıyoruz.. Ama çaresi yok. İlerliyoruz da...
|