| |
Başbakan ve müsteşarı
Başbakanlık Müsteşarı Prof. Dr. Ömer Dinçer'in odağında yer aldığı tartışma, AK Parti'nin söylemi ile eyleminin ne ölçüde örtüştüğünü belirlemek açısından bir "ipucu" oldu. Bir yanda "İslam'ı dönüştürme" iddiasıyla ortaya çıkan hareket... Öbür yanda, "Devleti İslami anlayışa dönüştürme" görüşünü savunan, o iktidarın bir numaralı bürokratı... Bir yanda "Siyasal İslam"ın yol açtığı krizlerin faturasını ağır ödemiş, yaşadıklarından ve yaşattıklarından ders çıkardığını söyleyen bir ekip... Öbür yanda, "Siyasal İslam'ın devleti ele geçirecek güce ulaştığını" duyuran ve bunu talep eden bir anlayış... Bu ikilem dehlizinden AK Parti'yi ne bir ombudsman çıkarabilir, ne de bir moderatör... İş kendisine düşüyor.
Mazide kalan adam İzninizle önce "olay"ı hatırlatalım. CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz, Dinçer'in bir bildirisini gündeme getirdi. Dinçer bu bildiriyi 1995'te Sivas'ta düzenlenen "21'inci yüzyıla girerken dünya ve Türkiye'nin gündemindeki İslam" konulu sempozyum için yazmıştı. O dönem biliyorsunuz, dünyada da, Türkiye'de de siyasal İslam'ın yükselişte olduğu yıllardı. Türkiye'de Erbakan liderliğindeki Refah Partisi iktidarı zorluyor, Afganistan'dan Cezayir'e kadar Müslüman coğrafyanın çeşitli bölgeleri din merkezli yönetim ve çatışmalara sahne oluyordu. İran'ın dini devrimi ihraç çabaları, Malezya ve Endonezya'daki din eksenli iktidar denemeleri bu tablonun diğer unsurlarıydı. Dinçer işte böyle bir ortamda, Türkiye'de İslami hareketlerin güçlerini birleştirmeleri ya da onun ifadesiyle aralarında "Sinerji yaratıp devleti ele geçirmeleri" zamanının geldiğini söylüyordu. Erbakan ve arkadaşlarının o tarihte Dinçer'in bu görüşlerinin ne kadar etkisinde kaldıklarını bilmiyoruz ama koalisyonla da olsa iktidara ulaştıklarında bu ideoloji doğrultusunda yaptıkları "deneme atışları"nın bile ülkeyi sürüklediği gerginliğin, hatta patlamanın anıları herkesin belleklerinde olanca tazeliğiyle duruyor. CHP'li Topuz'un 8 yıl sonra gündeme getirdiği Dinçer'in bildirisini o günlerin heyecanına verip geçmeyi çok isterdik. Ancak, Dinçer'in o tarihteki görüşlerinin arkasında durduğunu beyan etmesi, konuyu bilimsel tartışmanın çerçevesinden çıkarıp, AK Parti iktidarının sorgulanmasına getirdi. Şimdi en önyargısızlar bile bir kıskacın pençesinde:
Önümüzde reform var "Laikliğin yerini İslam'la bütünleşme almalı. Cumhuriyetin Müslüman bir yapıya devredilmesi zamanı geldi" diyen Dinçer mi gerçek niyeti ve hedefi seslendiriyor? Yoksa altına imzasını koyduğu kitapta, "AK Parti, dini siyasetin merkezine yerleştiren ve ideolojik bir harekete dönüştüren kimlik siyasetine soğuk bakmaktadır" diyen Başbakan Erdoğan mı? Daha önemli bir nokta var: Dinçer, o bildiride "Cumhuriyetin katılımcı, adem-i merkeziyetçi, daha Müslüman bir yapıya devredilmesi zorunluluğu ve zamanı geldi" diyor. Ve hükümet onu Türkiye Cumhuriyeti'nin 80 yıllık idari yapısını yenileyecek kamu yönetimi reformunu gerçekleştirmesi için o göreve getirdi. "Siyasal İslamcı" kimliğini reddetmeyen Dinçer'in hazırladığı kamu yönetimi reformunun gizli amaçlar içermediğine nasıl güvenebiliriz? "O gömleği" sırtlarından çıkardıklarına bire bir sohbetlerimizde ikna olduğumuz Erdoğan, Gül ve arkadaşları hiç yoktan yine bir sınavla karşı karşıya kaldılar...
|