| |
Keşke... Keşke...
Kuzey Kıbrıs'ta Annan Planı ile başlayan kamplaşma, seçimden sonra daha da kaygı verici boyutlara geldi. Üstelik sinirler iyice gergin. Öyle gergin ki, bir kıvılcım yangına dönüşebiliyor. Tıpkı yılbaşı gecesi görüldüğü gibi. KKTC'de trafo arızalarının yol açtığı elektrik kesintileri bir süredir yaşamı olumsuz etkiliyor. Yılbaşı gecesi Lefkoşa'da belediyenin öncülüğünde düzenlenen kutlamalar için Atatürk Meydanı'nda 6-7 bin kişi toplandı. Tam konser sırasında elektrikler kesilmesin mi? Topluluk çileden çıktı ve "Denktaş istifa" sloganları atmaya başladı. CTP'li Belediye Başkanı Kutlay Erk de "Lefkoşa'yı karanlıkta bırakan Denktaş, Girne'de ışıklar altında eğleniyor" diyerek öfke alevlerine benzin sıktı. Tabii Denktaş çileden çıktı; çağırdı Erk'i makamına ve basın mensuplarının önünde esti gürledi: "Bu böyle devam edemez. Bir elektrik kesintisini Cumhurbaşkanı'na atfedecek kadar öfke ve kin dolu olanlar bu memlekete hizmet edemezler. Taş düşse, dolu yağsa, Denktaş'a yüklüyorsunuz. Yeter artık..." Erk de altta kalmadı: "Kamu yönetimi, devlet bir bütündür. Biz öyle görüyoruz. Buraya beni değil, Enerji Bakanı'nı çağırmalıydınız..." Bu sözlerle, Denktaş'ın seçim kampanyası boyunca tekrarladığı "Hükümetin kefiliyim" sözlerini ima ediyordu... Denktaş ile hükümeti kurmakla görevlendirdiği CTP lideri Mehmet Ali Talat arasındaki ilişkiler de bundan farklı değil. İşte son atışmaları: Talat: "Denktaş 'Benden sonra tufan' mantığıyla her şeyi yakıp yıkıyor. Türkiye'nin kuyusunu kazmaya çalışıyor. Böyle bir Cumhurbaşkanı'nın olması büyük talihsizlik." Denktaş: "Talat başbakan olmaya hazırsa, öncelikle kendini Denktaş fobisi ve kompleksinden kurtarması gerekir." Henüz bir arpa boyu bile ilerlemeyen hükümet kurma çalışmaları uzadıkça, üstüne üstlük Türkiye'den beklenen işaret geciktikçe, gerginliğin daha da artacağı ortada.
İki öneri ya da beklenti Ankara, adadaki böyle bir ortamda Kıbrıs için kader toplantılarına hazırlanıyor. Önce yarın Bakanlar Kurulu'nda Dışişleri'nin, "Annan Planı'nda revizyon önerileri" görüşülecek. Bunu, tarihi henüz belirlenmeyen Cumhurbaşkanı Sezer başkanlığında hükümet ve Genelkurmay yetkililerinin katılacağı, bir bölümüne Denktaş ile KKTC Meclisi'nde temsil edilen 4 parti liderinin de alınacağı devlet zirvesi izleyecek. Ondan sonra da MGK var. Keşke zirveye Ana Muhalefet Partisi Lideri Baykal da çağrılsa... Böylece KKTC'den iktidar-muhalefet ayırımı yapılmadan tüm liderler davet edilirken, Türkiye'yi sadece iktidarın temsil etmesiyle doğacak eksiklik önlenir. Ayrıca "Ulusal dava" olan Kıbrıs sorununda "Ulusal uzlaşma" tablosu yaratılmış olur. Hem sonra sadece Cumhurbaşkanı, hükümet ve Genelkurmay'ı biraraya getirecek değerlendirme zaten MGK'da yapılmayacak mı? Gelen bilgilere göre, zirvede Başbakan Erdoğan'a asker kanadından somut ve kritik bir soru yöneltilecek: "Tamam, Annan Planı temelinde çözümü Türkiye kabul etsin. Peki karşılığında AB'nin tarih vermesi garanti mi? Ya örneğin Güneydoğu gibi yeni bahaneler öne sürülürse ne yapacaksınız? Alternatif bir seçeneğiniz var mı?" Yine keşke diyoruz, bu zirveden önce imkan olsa da Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Gül'le birlikte, AB'nin anahtarı Fransa Cumhurbaşkanı Chirac, Almanya Başbakanı Schröder ve İngiltere Başbakanı Blair'i ziyaret edip ağızlarını yoklasa... Hatta "Biz Kıbrıs'ta çözüme evet diyoruz, siz de Türkiye'ye tarih vermeye evet diyor musunuz" diye açık açık sorsa. Keşke... Ne dersiniz, olabilir mi acaba?
|