Gerçek borsa patlaması yatırımcı güveniyle olur
Geçen perşembe günü yapılan İMKB Genel Kurulu'nu izledim. Biri hariç geçmiştekilerini de izlemiştim. İlk kez genel kurulun kendine sahip çıkma iradesini gördüm. Zayıf ama iyi bir başlangıç. İlerisi için umut verici bir gelişme. Genel Kurul SPK'nın içinde oturduğu İstanbul'daki binaların tapusunun istinmesini kararlaştırdı. Yine Genel Kurul ilk kez üç yıldır zam alamayan borsa personelinin maaşını artırmak için bütçenin yüzde 3'ü (3.6 trilyon) ayrılması kararını verdi. Sektör adına araştırma, geliştirme ve eğitim için Aracı Kuruluşlar Birliği'ne Bütçenin yüzde 3'ü (3.6 trilyon) ödenmesini kararlaştırdı. Borsa ilk kez piyasaya doğrudan yararı olabilecek bir bağış yaptı. Mum kendi dibini de aydınlatmaya başladı. Gönül isterdiki genel kurul üyelerinden birisi de kalksın devletin banka, imtiyazlı elektrik şirketlerinde lisansı iptal etmesinden dolayı mağdur olmuş yatırımcılar adına bir şey istesin. Burada batan bütün şirketlerdeki yatırımcıların kayıpları karşılansın demiyoruz. Sadece lisans iptalinden kaynaklanan hakedilmemiş mağduriyetler için önlem alınması gerektiğini dile getiriyoruz.
Yatırımcılar unutuldu - Yatırımcılar adına hiç kimse çıkıp bir şey istemedi. İstese bile kabul edileceği şüpheli. Çünkü, İMKB Genel Kurulu, tamamen borsa üyelerinden yani aracı kuruluşlardan oluşuyor. Bu genel kurul, aynı zamanda Borsa başkanı hariç, Borsa'nın dört yönetim kurulu üyesini seçiyor. Borsanın tüm kararları beş kişilik bu yönetim kurulu tarafından veriliyor. Atamayla gelen Borsa Başkanı bir üyeye karşı seçilip gelen dört üye var. Bu seçilenlerle de piyasanın içinden ve aracılardan, dolayısıyla İMKB Yönetimi'nin aldığı kararların en azından piyasa yararına olması gerekir diye bir sonuç çıkıyor. Ancak yapılan bağışları herkes bilir. Ankara'da Hazine'nin önüne üst geçit yapmanın, bir spor salonunun aydınlatmasını üstlenmenin, bir spor kulübüne bağış yapmanın piyasanın çıkarıyla ne gibi bir ilişkisi olabilir? Olamaz. Milli Eğitime 1997'de yapılan 200 milyon dolarlık bağış ve 1999 depreminden bu yana kamu kesimine aktarılan yaklaşık 1 milyar dolarlık kaynağa denilecek bir şey yok. Çünkü İMKB bir kamu kurumu niteliğinde ve vergiden bağışık. Üyelerinden, kotasyonlardan ve işlemlerden elde ettiği geliri değerlendirirken kurumlar vergisi ödemiyor. Faizi de veren ülkenin Hazinesi. Yani kamu kaynağı yine kamuya gidiyor. Ancak burada İMKB aracılık ederken bir pazar oluştururken, bunun maliyetlerinin mümkün olduğunca düşük olması gerekir. Dahası bu pazardaki sistem riskinin asgariye indirilmesi lazım. Yani bir anlamda İMKB'nin bir vergi dairesi gibi değil, etkin bir pazar yeri gibi çalışması gerekir.
Sistem riski - Kaynaklar kamuya ve çeşitli bağışlarla kültür, sanat, sportif işlere giderken, bu pazarın sistem riski de sürüyor. Hisse senedi piyasasında işlem maliyetleri çok düşük olmasına karşılık lisansa dayalı faaliyet gösteren şirketlerde, küçük hissedarların ekstra riskleri mevcuttur. Bankalar, sigorta şirketleri, leasing şirketleri, imtiyazlı elektrik şirketlerinde yönetici ana hissedarın, hatalı veya kasti yönetiminden dolayı lisansının iptal edilme riski her zaman vardır. Borsa dışında kalan, işlem sırası kapatılan 41 şirketin çoğunluğu da böyle şirketlerdir. Kamunun verdiği lisansla çalışan veya bu lisanslı şirketin iştiraki durumundaki şirketlerdir. Bu tip şirketlerde batan halka açık hisse senedinin tutarı 550 milyon dolar olarak hesap ediliyor. Sırası kapatılırken borsa değerleri üzerinden yapılan hesaplamalara göre 41 şirkette batan yatırımcı parasının toplamı 750 milyon dolar. Yani batan paranın büyük kısmı lisanslı şirketlere ait. İşte İsbtanbul Borsası'nın ana sorunu artık budur. İşte İMKB Genel Kurulu'nda bu soruna işaret eden herhangi bir şey yoktur. SPK'nın Yıllık Değerlendirme Toplantısı'nda da yatırımcı tarafı nedense hep zayıf kalıyor. Halbuki piyasanın temeli güven üzerine ve yatırımcı talebi üzerine kurulu. Yatırımcılar olmazsa, onlar hisse senedi almazsa, o riskleri üstlenmezlerse ortada ne İMKB ne aracılar ne de SPK olur. Yapılacak reformlarla İMKB'nin genel kurulunda ve yönetim kurulunda halka açık şirketler ile yatırımcıların temsili sağlanmalı.
Önce güven -Lisanslı halka açık şirketlerde küçük hissedarların haklarının gaspı olayı 2000 yılı sonundaki banka krizi ile başladı. Üzerinden üç yıl geçti. Sistem henüz bu soruna bir çözüm bulamadı. Borsadaki gelişme ve canlanma, diğer piyasalara göre ve ekonomideki gelişmelere göre gecikti ve daha küçük kaldı. Buna karşılık şirket karlarının artması ve Avrupa heyecanı ile yeni bir büyük yükseliş trendi yakalandı. Borsanın bu çıkışı, dünkü yazımızda belirttiğimiz gibi, 1994 krizi sonrasındaki çıkışa benziyor. Ancak hemen hatırlayalım, 94'te batan aracılara karşı sistemde gerekli önlemler alındı, reformlarla yatırımcı güveni yeniden kazanıldı. Bugün ise devletin verdiği lisansları geri almasından dolayı batan şirketler ve 100 binlerce yatırımcı mağduriyeti konusunda aradan yıllar geçmesine karşılık yapılan bir şey yok. Yatırımcı güveni geri gelmeden borsa Avrupa heyecanı ile yükselse bile, bu ancak sınırlı bir katılımcıyla sınırlı bir patlama olabilir. Gerçek potansiyeli yansıtmayabilir. Telekom gibi şirketleri de Türkiye yerine, ABD piyasasında halka açarsınız. Yapılacak reformlarla da İMKB'nin hem genel kurulunda hem de yönetim kurulunda sadece aracılar değil, halka açık şirketler ile yatırımcıların temsili de sağlanmalı.
Sonuç- "Her şeyin fiyatını bilen insanlar, hiçbir şeyin değerini bilmiyor artık" Oscar Wilde
|