Kıbrıs ninnileri
Seçimde "halkın verdiği mesaj" üstüne biçilen hükümlerle KKTC'nin bugününü ve geleceğini okuma denemelerinin çoğu bir tür uyuşturucu tasarının parçaları. Hariciye'nin emekli ekran nargilecileri tarafından, güya halktan damıtılmış mesaj keşifleri ile oluşturulan -harici siparişlere uygun- dumanaltı ortamında işin gülünç yanıyla eğlenmeye yürek elvermiyor. Halkın mesajı.. Farz edelim ki, halk "çözüm istiyorum ama güvenlik meselem de çok önemli" demiş, böylece "ne şiş yansın ne kebap" mesajı vermiş.. Peki halk hangi yöntemle bu ince ayarı çekmiş? Sandığa gitmeden önce bir araya gelip böyle oy kullanmaya karar vererek mi? KKTC'de topu topu 140 bin seçmen olduğuna göre kolay zaten!! Armut ile elmayı toplayıp ikiye böldük; etti Ar-ma.. Buradaki halkın zihninde temelden karşıt iki yönelim var.. Neredeyse biri artı, biri eksi; elde var sıfır.. Ortak bir halk bilincinden söz etmemizi mantıklı kılacak bir mesaj yok. Yalnız, bir mesajın olmaması da dolaylı bir beyandır. Bunun özü de, Kıbrıs'la ilgili bütün tarafların barışı hak etmeyişleridir. Doğrudan taraf olan Türklük ve Rumluk kadar, oraya burnunu sokan İngiltere, ABD, AB ve İsrail şahinliği, Kıbrıs'ta ya haksızlıkta veya çaresizlikte kilitlenmiş durumdadırlar.
Bağını sor da üzümü ye En küçük bir vicdani tereddüt duymadan haklı bir davanın sahibi olduğuna inandığım Türk tarafı bile Kıbrıs üstüne şu anki kilitlenmeden daha fazlasına müstahak değildir. Neden biz dahi? Çünkü henüz 1974'ün hikmetini bile dürüstçe sorgulamış değiliz.. Önceki müdahale niyetlerimizde karşımıza dikilen ABD'nin bu sefer nasıl seyirci kalabildiği sorusunu kökten sormayan müttefik maskeli uydu toplum bilgiye, gerçeğe ve dürüstlüğe layık değildir. Bu soruyu atlamak, "üzümü ye, bağını sorma" demektir. O gün ABD'nin göstermelik tepki dışında engelleyici bir tavır almaması, bazı siyasileri ve koca bir toplumu ucuz kahramanlık şehvetiyle uykuya yatırdı. Aynı ucuz kahramanlığı bir de "paketlenmiş Apo" hediyesiyle yaşadık. Şüphesiz bu soruyu sormak, Barış Harekatı'nın ne zafer değerini düşürür ne de Kıbrıs davasında Türk tarafının haklılığını çürütür. Bu soruyu sorduracak şüphecilik erdeminden yoksun olmak, başarıdaki ucuz kahramanlık boyutunu aşırı yüceltmek; daha da acısı, sonraki tuzaklara karşı bilinç kırıntılarımızı bile yok etmektir. Hemen her alanda olduğu gibi. Otuz yıl geçtiği halde soru hâlâ askıda: Neden ABD, daha önce Johnson'la yaptığı gibi "benim verdiğim silahları kullanamazsınız" diye ayağa kalkmadı? Sampson darbesi, ABD'ye Türkiye'nin müdahalesinden çok daha kötü bir sonuç olarak göründüğü için mi?
İstikrarsızlığın kara delikleri Washington Türk'ü Yunan'dan daha fazla sevdiği için mi?. CIA destekli Atina Cuntası'nı devirecek süreci başlatma zamanının geldiğine hükmettiği için mi?.. Hayır o da değil, Ecevit ve Erbakan, daha önceki siyasilerden çok daha eşsiz kahramanlar oldukları için mi?. Esasında hikmetin yarı-resmi bir ipucu var: Ecevit'in "Kissinger Türkiye'nin tek başına müdahalesine karşı çok da katı ve sert bir tepki ortaya koymamıştı" yolundaki sözleri.. Belki de bütün sır, Kissinger.. ABD ve İsrail şahinliğinin ortak pirleri arasında önemli bir yere sahip bulunan ünlü diplomatı tepkisiz -hatta belki teşvikçi- kılan neydi? Kıbrıs'ta ENOSİS'i küresel çetenin ekonomik ve stratejik çıkarlarına uygun mu görmemişti?. Ada etrafındaki petrol varlığından ötürü, sırası gelinceye kadar denetlenebilir bir istikrarsızlığa mı ihtiyaç duyuluyordu? Yoksa İsrail Kıbrıs'ı kendi güvenliği (?) açısından fazlasıyla önemsediği için mi? Ayrıca bu önemsemenin, ünlü "vaat edilmiş topraklar" hülyasıyla da ilgisi bulunduğu için mi?. (İsrail'li seçkin muhalif aydın İsrael Shahak'ın da vurguladığı üzere, köktendinci Yahudiler'in hayallerini süsleyen haritada Kıbrıs da yer alıyor.) Şimdi bir daha soralım: Ada ile ilgili olarak hangi taraf evrensel meşruiyette bir değeri hak edebiliyor? Ve nihayet Türkiye'yi uyutan masala bakalım: Bu tasarlanmış istikrarsızlık merkezi için Denktaş ve kandırdıkları (!) hariç, adayla ilgili bütün taraflar barış istiyor.. Ninni yavrum ninni.
|